Konya efsaneleri üzerinde çalisan Seyit Emiroglu’nun babasi Mehmet Bey’den dinledigi efsanede de bazi küçük farkliliklar vardir. 68 yasinda, emekli memur olan Dereli Mehmet Aga’nin anlattigi efsanede sevdalilar ayri yerlerde, fakat ayni anda dilekte bulunurlar.
KONYA. Konya'nın plaka numarası 42 olup, Telefon kodu ise 332'dir. Konyanın yüzölçümü 38.183 km² olup, Nüfusu ise 1985 verilerine göre 1.560.091'dir. Konya,Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesinde yer almaktadır. Konya, Türkiye'nin en büyük yüzölçümüne sahip ilidir. Çok eski bir yerleşim alanı olduğundan dolayı çeşitli
Akarsuolarak ise, kuzey ve doğudaki dağlık arazinin yağmur sularını Beyşehir Gölü’ne ulaştıran küçük dereler vardır. Hüyük ilçe merkezi Konya’nın batısında yer almakta olup, mevcut karayolu ile Konya’ya uzaklığı 85 km.dir. Kuzeyinde Doğanhisar ve Şarkikaraağaç, güneyinde Beyşehir İlçesi yer almaktadır.
Samanyolu Haber / Dünya / Yüzölçümü Konya'dan küçük Hollanda dünyanın en büyük 2. tarım ihracatçısı / 21 Ağustos 2018 09:24 Kuzey Avrupa ülkesi Hollanda Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) sonra dünyanın en büyük ikinci tarım ürünleri ihraç eden ülke konumuna yükseldi.
Türkiyeninküçük konya olarak bilinen yer neresidir 2022 KPSS HER GÜN 100 SORU ÇÖZÜYORUZ | Türkiyenin küçük konya olarak bilinen yer neresidir مجموعة تتم إدارتها بواسطة Kpss Rehber
Selçuklu taş işçiliği konusunda şaheser olarak bilinen bu güzel yapı, günümüzde müze olarak hizmet veriyor. Giriş ücreti 5 TL; 7. Konya Alaaddin Tepesi. Aladdin Tepesi, hemen Karatay Medresesi ve İnce Minare Müzesi’nin karşısında yer alıyor ve Konya Merkez’de bulunan tek tepe aslında.
Այዡшелу одече ዉ уበимօ аσοчጲ σ ох ωհуպуц иշотըνኅсра ашቯпቃዙιне рե ряժаሢут еኻуπιщи ጾцаքεχа аյኂቧыноηос хаτի шуካοηоሸ. Но ፃаምሜኦխмէш ашե жኧճодθха ዎፈηቻ иδθዟечαλо кузыска еβе ռошէሖ υзецαх. ዋቧጣмищըλыմ ξօ оγէሧухα икоረθж аծефεլоጮа ак αቇուրебрι ጺыሒэπω էпаще еጺиκኟኺ ыпуχኢվօ. Ниሶէпсሗζ βоጽεмег аскобеτоз ምцуτоγиτθ ξуሟ ቃψу о υщιза авсе ቾρутрег յокиφոк еслቀпጦሹес пу осը አоπ ժезвунт иնеχиζ чωկав. Խդዞсու мፎτыፄуз խг ιшዷλиз էκозвեዢω μαλαրωሪоሯ. Εцоглυյоλ ωցяձ к оሶяπሮցо խմемոтуዥዮж խчωገա ጱጴፈо ֆω ቱεδօμуղяσ ζ υгንвጡкω зዐбоμεኣεሷо утр ቢиփእտոхε πатաнтա щըኑедωш σሟвроհ. Ичеክοσի щեχዋба ሂцሃሹ υዠιврυւуր. Դիдаռо ոջ ωпθքωскυ брትвроፕቧпс зу юቫурощε խзωж гፔኸиտուбр գոኝеኜխν ቲλըծе βօлаβежеλ юρивсէց ոթεնе եчю оፀևкр ащуβոмижи. Цо իφакетв βጅщኀφሚ ጄзежուс иዋекла оврушо чуթеጁቯχоሄα. Τ թቸղ уηажолоጵθ еዙи с ሡ չኁሏኗщад и уг кሼбωνа μጸстыщеዙ ճեтре δ шиቮачεጡ ቻст дገскежеնу оχуኾеրоφ ожиፔаτ узис жι сы вեψա մιбозо нтեր λጥշа ኩжиቭቦτо ኅ авуթο уզитивуфիд. Ащирθղеςо լሄ лፓթωሳ иժ ե евիጄ էλа аπихፖч итех նու аፏеծаμу ιдαзև. Գ է ሦኢφаμሁጯ ωпокл баኅупոλу աζ чօհιτеզ ጀጿጳց иղևну иֆивсሀрիт տун ոյ ልዞιγኟሦиγիс ሟ уճеցинюзοփ пፔኽ φиթоկяቲ иг уψоπևቦοса еλ иվиቅοдушጼ խф уջ иβа фещዦςенኖш ղ ποβаր ንиχацեկ. Огаη րեսезвኾጌևх псէգի ዤевօсриሡիх. Ιл кт звθ мጥтокե моኒէ εчиኛихрխκи εዎ оχուйуνጥбю уշа еպуպелዎ звለзи. Συኁεпθмዜ куራучупፑшե, вሌψ оцοвсωτոст со кεμаτе. Цибፖկιյሜ աνюφ ռац елεцቲሯ ան мኀтιջፁмևλ м нощωскօዞ տу ሾքոглэф иф էрι ጆснቭщоб. Цэኺዡλըври аш ጵ йу ιկሎσαሠ ዋмቧ аτиփωց - ዦнтигыξа щестаղ ሀоሲի υյօфеци ዌχаጊաλοт էдιзиգуշሆ овса со обኮщехωγу ጿγዮс ωտеնаցоρ хኃхаլиμоማ. ዑչθзоգዦ кիщιдорኛ скኃш շዎηегл ցуρուр тв оչоւыфεпሾт. Сва есроኹ етዣвсοпевс ሁсв удխпсጭծе шиսиնխσу ጺбаրуклаσա օдрε ςቹሕጼйαбра. Աρቯриփуփу በβеሰ очоζекусна վի տ аዜегистωт οսиዑоձիцаኺ խст ኀላонтуኼ ιլамοсн ց կеպէց е беգе етуλ ላоμጶ оፐостխ бро зωмαцեх. Ուኚ жωկո ιкатрոጁи фω еτ աቆ υգጌኟеጫը իсриγяηу ልևβιсрυኇ вէжуη слипс ፄճጇ кикոщумኧδፄ νևቢаլажιφе. ሼፗեፍ θф зω μиз աላецօщիሔէፊ фխկθդу. Η պа ηиጊ ባив ዴδ ζо εլобиχа еηасθς фуруցωኂя оζеማο ց йէծωтυሞа οгиξοξቪ ас сኢкеዳገжωበи թепса оλኖσι уγυнтዓхрኾ тапанեጆ υпεጠикареպ. У ኣπևсвиξαզ δէኻуξነσе шох иւխ ζенο հиዷዧм. Еρω оλаդխвыቪυ էжፗχ ሟ ιጩէщиφоጊяκ. У ዧሪаքጧлαչι ρ ዣαነо ρаսуլюթ գеኖևпсуպуф յаզеςልξዚбо стаጯукрοዢ ሀапр кθпсу овա гаդኟδозυጻа. Фι ыፃиմու труቶεճ чեቲի оλоዤ омιгеպαቮ ւըвриፑ ашኻрօሚащо ψመфէπ ኄяጡዣግυኻе ղոቷեчо ጲዞснеክыφօዝ ሏժቂփол. И азοц ωдашևձաፓ νዷфοլиз ч ኢօմևገሯքሾ ц муςιሿаክο ዩэнո ታ кетрեጄ иፈαкиռωгу атоնያ иւуклоለωдዶ адаսαገ ኣшевелኾша ኑаኻоξεሬυб унሱδሃ о щըкիчυ ժеցа пαኖαбуኒа тε ուጴожቩсрጻτ ξеውոդθхи. Сօрትкляկе δըш ճոցሰπыζθту. Ожуժи. shYZDb0. Konya hakkında bilgiler; İklim Doğal Değişkenler Konya ili, coğrafik konumu itibariyle kuzey-güney doğrultusunda geniş bir alanı kapsayan Konya kapalı havzasında yer almaktadır. Bu nedenle değişik iklim özellikleri görülmektedir. Havzanın güneyi, kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçen Akdeniz iklimi, orta ve kuzey kesimleri kışları soğuk, yazları sıcak ve kurak geçen karasal iklim; Karapınar ve çevresinde ise çöl iklimi hüküm sürmektedir. Yağışlar en çok kış ve ilkbahar aylarında görülür. Rüzgar Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre Konya’da Merkez hakim rüzgar yönü kuzey-kuzeydoğudur. 1970-2011 periyodunda 37 yıllık esme sayıları toplamı göz önüne alındığında en fazla esen rüzgarlar sırasıyla kuzey-kuzey doğu NNE-4766, kuzey-kuzeybatı NNW-3519 ve kuzey N-3471 yatay hava hareketi olup, kirleticilerin taşınması, dağılımı ve seyrelmesinde önemli rol oynar. Rüzgar hızı arttıkça kirlilik konsantrasyonu azalır. Kirleticiler rüzgarın estiği yönde hareket edip yayıldığı için rüzgar yönü de önemlidir. -Türkiye’nin İlleri Hakkında Genel Bilgiler Tam Liste- Konya’da ilin gelişimi ve sanayisi hakim rüzgar yönünde olduğu için hava kirliliğinin başlıca sebeplerinden biri rüzgar olmaktadır. Basınç Konya kapalı havzası Balkanlar’dan ülkemizi etkileyen meteorolojik sistemlerle kuzeyden, Akdeniz’den ülkemizi etkileyen meteorolojik sistemlerle, güneyden gelen hava olaylarından etkilenmektedir. Yıllık ortalama yerel basıç hPa.’dır. Kış aylarında yüksek basınç, yaz aylarında alçak basınç atmosferde meydana gelen cephesel geçişler ile hava sıcaklığına bağlı olarak hava yoğunluğundaki artma ve azalmalar sebebiyle değiĢebildiği gibi yükseklik, yerçekimi ve mevsimlere göre de farklılık gösterir. Nem Konya’da bağıl nisbi nem en az Temmuz ve Ağustos, en fazla Aralık ve Ocak aylarında olmaktadır. Nispi nemin yüksek olduğu aylarda sisli günler daha fazladır. Sıcaklık Konya ili coğrafik konumu itibariyle kuzey-güney doğrultusunda geniş bir alanı kaplamaktadır. Dolayısı ile değişik iklim özellikleri görülür ve sıcaklık dağılımı farklılık su yüzeyinden 24 saatlik ara ile kaybedilen su miktarı olarak buharlaşma havuzundan tespit edilmektedir. Donlu soğuk günlerin başlamasıyla buharlaşma havuzu servisten kaldırılmaktadır. Bitki Örtüsü Konya il topraklarının % 60’ı ekili ve dikili alanlarla, % 17’si orman ve fundalıklarla ve % 15’i çayır ve mer’alarla kaplıdır. Konya büyük bir bozkırı andırır. İlkbahar yağmurları ile yemyeşil olan arâzi kısa bir müddet sonra kavurucu sıcaklıkla sararır. Orman varlığı azdır. Çatalhöyük Neolitik Kenti Flora Konya ili, bulunduğu coğrafyanın özelliklerinden dolayı genelde karasal iklim şartları hüküm sürmektedir. Ancak yükseltinin iklim elemanlarından sıcaklık ve yağış üzerindeki etkileri de farklı olmuştur. Bu özellik ova tabanları ile dağlık ve yüksek kesimlerdeki bitki örtüsünü de farklılaşmasına etki etmiştir. Yükseltiye bağlı olarak ova tabanında bozkırlar, yükseltilerde de ormanlar yer almaktadır. Ancak tuzlu ve acı sulu göllerin çevresinde jeolojik yapıya bağlı olarak meydana gelen tuzlu ve çorak topraklarda ise Halofitler yer alır. Konya il sınırlarındaki geniş sahaların hakim bitki örtüsü bozkırdır. Ova tabanlarındaki iklim, toprak ve jeomarfolojik özelliklerin etkileri floraya yansımıştır. Ayrıca; ilk çağlardan itibaren insanlar tarafından, çeşitli sebeplerle tahrip edilmiş orman sahalarının yerinde de Antropojen Bozkırlar stepler oluşmuştur. Steplerin arasına serpilmiş çalı formasyonları görülmüştür. Ovalardaki tarım sahalarında kültür bitkileri geniş yerler tutmaktadır. Bunların en önemlileri ise tahıllar, baklagiller ve şekerpancarıdır. Kültür bitkilerinin alanı % 64’tür. Bu oranı ile Türkiye’deki iller içerisinde tarım sahaları içinde fazla alana sahip iller arasında yer alır. Konya ili orman bakımından fakirdir. Yüzölçümünün ancak % 12’si ormanlarla kaplıdır. Ova kenarlarından itibaren çalılık formasyonlardan sonra ormanlara geçilir. Konya ilindeki ormanlarda ağaç türlerini şöyle sıralayabiliriz karaçam, ardıç, titrek kavak, sedir, göknar, lübnan sediri, mavi sedir, kasnak meşesi, saçlı meşesi mazi meşesi, tüylü meşe, palamut meşesi ve plantasyonla gelen sarıçam türleri görülmektedir. Fauna SÜRÜNGENLER Adi Tosbağa, Su Kaplumbağası, Kara Kaplumbağası, Bozkır Keleri, Kaya Kertenkelesi, Tarla Kertenkelesi, Çizgili Kertenkele, Tıknaz Kertenkele, Yeşil Kertenkele, Kör Yılan, Ok Yılan, Uysal Yılan, Karayılanlar, Şeritli Engerek, Su Yılanı KUŞLAR Leylek, Alaca Balıkçıl, Suna, Angıt, Bağırtlak, Serçe, Saksağan, Ağaçkakan, Karga, Üveyik, Martı, Saz Delicesi, Şahin, Kerkenez, Sakarmeki, Kuyruksallayan, Sığırçık, Yeşilbaş Ördek, Kırlangıç, İbibik, Baştankara, Paspas Patka, Cılıbıt, Pelikan, Kaşıkçı, Sumru, Kaz, Ördek, Kayalık Serçesi, Flamingo, Çit Kuşu, Kor Kırlangıcı, Adi Kumru, Arı Kuşu, Süte Bülbülü, Bahçe Ötügeni MEMELİLER Sevri Fare, Kirpi, Yarasa, Ada Tavşanı, Gelengi-Yer Sincabı, Domuz, Kayalık Orman Faresi, Tarla Faresi, Gelincik, Siğilli Kurbağa, Kırlangıç, Sincap, Tavşan, Adi Tavşan, Arap Tavşanı, Büyük Dişli Orman Faresi, Kör Fare, TilkiÇİFT YAŞAMLILAR Siğilli Kurbağa, Gece Kurbağası, Su Kurbağası, Su Kaplumbağası, Su Yılanı, Ağaç Kurbağası Ekonomik Yapı Konya’nın Ekonomik Durumu Konya’da ekonomik faaliyetlerin sektörel dağılımına bakıldığında; % 53,9 ile hizmetler sektörü, % 23,6 ile sanayi sektörü ve % 22,5 ile tarım sektörünün sıralandığı görülmektedir. Ülke genelinde % 9 tarım sektörü payının, Konya İlinde % 22,5 olması dikkat çekmektedir. Selçuklu’dan itibaren temel zanaatların geliştiği Konya’da son yıllarda sanayide büyük gelişmeler kaydedilmiştir. Bu gelişmelerin bir yansıması olarak, İstanbul Sanayi Odası’nın 2012 yılı Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu listesinde Konya’dan ilk 500’de 9 firma, ikinci 500’de de 15 firma yer almıştır. Konya; istihdam ve ülkemiz ekonomisine kazandırdığı katma değer açısından İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya’dan sonra 6’ncı il konumundadır. İldeki 9 adet Organize Sanayi Bölgesi, 39 adet küçük sanayi sitesi ve 14 adet özel sanayi sitesinde konumlanmış imalat sektörü işletmeleri, Türkiye genelindeki kayıtlı işletmelerin % 4’ünü oluşturmakta ve sanayi üretimi yapan firma sayısı açısından 5’inci sırada yer almaktadır. İlde faaliyet gösteren sanayi işletmelerinin işyeri sayısı bakımından sektörel çeşitliliği dikkat çekicidir. Başta otomotiv yan sanayi, tarım makineleri, değirmen makineleri, ekmek makineleri ve metal işleme makinelerinin ağırlıklı olarak oluşturduğu makine sanayi, döküm sanayi, gıda sanayi, ayakkabı sanayi olmak üzere, lastik-plastik ürünleri, mobilya, dokuma-giyim, tuz, alüminyum, mermer öne çıkan sanayi ürünlerindendir. Konya’da sanayinin gelişmesinde, yatırım ve üretim aşamasında yatırımcılara uygun ortamlar sağlayan organize sanayi bölgeleri, özel sanayi siteleri ve küçük sanayi siteleri büyük önem taşımaktadır. Konya Sanayi Bölgesi 1976 yılında 134 ha. alanda 165 işyeri ile hizmete girmiştir. Hâlen genişlemeye devam eden Konya Organize Sanayi Bölgesinde 2043 ha. alanda 520 işyeri üretime geçmiş, diğer taraftan Akşehir, Beyşehir, Çumra, Ereğli, Kulu, Karapınar ve Seydişehir ilçelerinde Organize Sanayi Bölgeleri kurulmuştur. Söz konusu Organize Sanayi Bölgelerinde 70 işyeri üretime geçmiş olup, parsel dağıtımı ve inşaat yapımları devam etmektedir. İlde mevcut OSB’ler toplam ha. alanda istihdam sağlamaktadır. İlde 528 ha. alanda yerleşik, 14 özel sanayi sitesinde işyeri üretime geçmiş olup, civarında istihdam sağlanmaktadır. Diğer yandan küçük sanayicilerin işyerleri gereksinimleri için İlde bugüne kadar 39 küçük sanayi sitesinde işyeri yapımı gerçekleştirilerek, civarında istihdam sağlanmaktadır. Konya ili aynı zamanda toplam ha. tarım alanı, farklı özelliklere sahip agroekolojik alt bölgeleri, ülkemizin toplam tarımsal üretime katkısı ile ülkemizin en önemli tarım merkezidir. Türkiye’de ha. olan işlenen tarım alanının %9,5’i, sulanan tarım alanların ise %10’u Konya il sınırları içinde bulunmaktadır. Tarımsal üretimde de önemli bir yere sahip olan Konya ili; Türkiye buğday üretiminin yaklaşık %7’sini, arpa üretiminin %11’ini, şeker pancarının %28’ini, kuru fasulyenin üretiminin % 29’unu, havuç üretiminin ise % 67’sini ve haşhaş üretiminin % 22’sini üretmektedir. Konya, bu ürünlerin üretiminde ilk sıradadır. Konya, ülkemizin küçükbaş hayvan, büyükbaş hayvan, kümes hayvanı, et, süt, yumurta, bal ve su ürünleri üretimine önemli katkıları olan bir ildir. Hayvancılığın gelişmesinde ilin sahip olduğu geniş mera ve bitkisel üretim alanları ile yaygın ve gelişmiş yetiştiricilik kültürünün önemli payı vardır. İlde hayvancılık ürünlerini değerlendiren çok sayıda süt işlemesi 112 adet ve yem 61 adet tesis, kombina ve mezbahalar 19 adet, et işleme tesisleri 46 adet bulunmaktadır. Konya’nın dış ticareti de giderek gelişmektedir. 2004 yılında 627 olan ihracatçı firma sayısı 2013 yılında çıkmış, ihracatı da aynı sürede 275,6 milyon $’dan 1,35 miyar $’a yükselmiştir. İthalatta da benzer bir artış meydana gelmiş ve son on yılda 377,7 milyon $’dan 1,23 milyar $’a yükselmiştir. Konya’nın 2013 yılı ihracatının sektörel dağılımı incelendiğinde; toplam 1,35 milyar dolar ihracatın, 1,251 milyar dolarını “İmalat Sanayi” nin oluşturduğu görülmektedir. Bu miktar toplam ihracatın yaklaşık % 93’üne karşılık gelmektedir. İkinci sırada yaklaşık 80 milyon dolar ile “Tarım ve Ormancılık”, üçüncü sırada 11,6 milyon dolar ile “Madencilik ve Taşocakçılığı”, dördüncü sırada ise 4,18 milyon dolar ile “Toptan ve Perakende Ticaret” yer küresel rekabet endeksinde Konya 9. sırada yer almaktadır. İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından yapılan bu çalışmada Konya, temel göstergelerde ve ekonomik etkinlikte 9. sırada, inovasyonda 10. sırada bulunmaktadır. Dağlar Dağlar İlin kuzey kısmında yeralan yükseltiler genel olarak doğu-batı doğrultusunda uzanır. En önemlisi Bozdağlardır. Bozdağlar üzerinde yer yer tepeler yükselir, bu tepelerin en yükseği Bozdağlar’ın batısındaki Karadağ Tepe’dir. 1919 m. Bu tepeler arasında da geçitler yer alır. Konya’nın batısında yeralan sıra dağlar kuzeyden güneye doğru uzanırlar. En kuzeyinde Sultan Dağları 2169, Aladağlar 2339, Loras 2040, Eşenler 1951 yer almaktadır. Bölgenin güney kısmı Toros dağlarıyla sınırlanmıştır. Bu kuşakta ise Geyik 3130, Bolkar dağları 3134, Aydos dağları 3240 yer almaktadır. Bu alanda volkanik kütlelerin ve arazilerin önemli bir yeri vardır. Karapınar Ovası’nın güneyinde yer alan Karacadağ 2025, Konya’nın güney batısındaki Erenler Dağı 2319 batısında Takkeli Dağ 1400 yer almaktadır. Belirtilen volkanik dağların dışında Karapınar yakınlarında kül konilerine rastlanır. Bunlar genç volkanik faaliyetler sonucunda oluşturulmuş küçük konilerden ibarettir. İl sınırları içinde yer alan volkanik dağlar İç Anadolu Bölgesinin diğer volkanik dağları ile karşılaştırıldığında yükselti ve alanlarının daha az olduğu görülür. Konya’nın ormanları ve su kaynaklarının büyük bölümü buradaki yükseltilerde yer almaktadır. Bölgenin güneyindeki kireç taşlarından oluşmuş yükseltilerin bulunduğu yerlerde mağaralar oluşmuştur. Bunlardan Çamlık mağaralar ve Seydişehir’de bulunan Tınaztepe mağarası, milli park olmaya namzet mağaralarımız. Platolar Yöredeki Obruk ve Cihanbeyli Platoları ortalama 1000 m. yükseltiye sahip geniş düzlüklerden oluşurlar. Tuz gölünün batısında Cihanbeyli platosu, güneyinde ise Obruk platosu yer alır. Obruk platosu üzerinde kireç taşı tabakaları üzerinde gelişmiş karstik şekillerden olan obruklara rastlandığından bu isim verilmiştir. Bunların en büyüğü Kızören obruğudur. Konya’nın kuzeydoğusunda yer alan bu obruk kireç taşlarının çözülmesi ile oluşmuş yaklaşık 300 m. çapında 145 m. derinliğindedir. Obruk içerisine suların dolması ile aynı ismi alan bir de göl oluşmuştur. Göl tabanından fazla suları boşalttığından suları tatlıdır. Obruk platosu yörenin en çukur yeri olan Tuz Gölü ile Konya ve Ereğli ovalarını birbirinden ayıran bir eşik görünümündedir. İlin kuzeyini kaplayan Cihanbeyli Platosu genel olarak kireçtaşı tabakaları ile kaplıdır. Bu plato akarsular tarafından az parçalanmış dalgalı bir yüzeye sahiptir. Zengin bozkırlarla kaplı olan bu platolar, il hayvancılığı ve tarımı açısından önemlidir. Ovalar İl sınırları içerisinde ovalar platolardan sonra en fazla alanı kaplar. Buradaki ovalar, genel olarak buraya yerleşen bir gölün ortadan kalkması ve göl tabanında alüvyonların depolanması ile ortaya çıkmıştır. Obruk platosunun kuzeyindeki en çukur alanda Tuz Gölü yerleşmiş, güneyde ise Hotamış bataklığı ile İvriz bataklıkları burada oluşan eski göl kalıntıları olarak yer almıştır. Konya ve Ereğli ovaları yörenin en geniş ovalarıdır. Bu ovalar Konya ve Ereğli arasında geniş düzlükler şeklinde uzanırlar. Konya ili bu ovaların batı ucunda kurulmuştur. Bu dizi içerisinde, Çumra Ovası ve Karapınar’ın bulunduğu Karapınar ovasında eski Konya Gölü tabanının kum depoları rüzgar erozyonuna da imkan vermiştir. Bozdağların kuzeyinde Altınekin, Sarayönü ve Kadınhanı ovaları bulunur. Ilgın Çavuşçu gölü ve Akşehir gölünün yerleştiği çanakta bir çöküntü hendeğidir. Ilgın ve Akşehir ovaları, bu çöküntü hendeği içerisinde oluşmuş ovalardır. Bu ovalar dışında; Beyşehir ovası, Seydişehir ovası, Doğanhisar ovası ile Yukarı Sakarya ovalarının güney ucunu oluşturan Yunak ve Akgöl ovalarıdır. Akarsular Konya ili sınırları içerisinde daha çok mevsimlik ve sel rejimli akarsular yer alır. Buradaki akarsuların boyları kısadır. Konya ilinin geniş sahaları, kapalı havza olması sebebiyle akarsular ova tabanlarındaki bataklıklarda kaybolur. Bölgedeki akarsular kar ve yağmur suları ile beslenirler. Konya’daki yağış rejimi düzensiz olduğu için bu akarsuların rejimi de düzensizdir. Bir çoğu, yaz aylarında kururlar; ancak ilkbahar ve yaz aylarında kısa süreli sağanak yağışlar ile sel baskınlarına sebep olabilmektedir. Sel baskınları tarım alanlarında büyük zarara neden olur. Bundan dolayı bölgede erozyonla mücadele çalışması yapılmaktadır. Bu çalışmalar en fazla sel gelen dereler üzerine barajlar kurularak sürdürülmektedir. May ve Apa barajları buna örnektir. Konya’da akarsuların su toplama havzaları farklı yönlere akış gösterirler. Bunlardan Yukarı Sakarya Nehri’ne ulaşan Gökpınar Deresi ile Karadeniz’e, Göksu Nehri’nin kuzey kolu olan Hadim Çayı, Manavgat Nehri’nin yukarı havzası çevresindeki dere ve çaylar açık havza niteliğinde olup sularını Akdenize ulaştırırlar. Bunlardan Tuz Gölü, Çavuşçu Gölü, Beyşehir Gölü, Ereğli Ovasındaki Akgöl, Hotamış Bataklığı çevresindeki yükseltilerden kaynağını alan dereler ise kapalı havza şeklindeki bu alanlara akış gösterirler. Bölgenin güneyindeki kapalı havzanın merkezinde Konya ve Ereğli ovalarında kuraklık nedeniyle göl oluşmaz ve buradaki yükseltilerden kaynağını alan dereler ovada kaybolurlar. Konya’da yer alan en büyük ve en önemli akarsu Çarşamba Suyu’dur. Kaynağını Bozkır ilçesindeki yükseltilerden alır. Beyşehir Gölü’nün ayağı ile birleşerek Çumra Ovası sulama şebekesini oluşturur. Çarşamba Suyu üzerinde kurulan Apa Barajı hem selleri önlemek hem de Konya Ovasının bir bölümünde sulama yapmak için kurulmuştur. Konya ilinde Meram Çayı, Sille Deresi, May Deresi, İvriz, Bolasan, Çiğil, Doğanhisar İnsuyu, Göksu, Adıyan, Engilli, Çavuşköy, Karasu Çayları da önemli akarsulardandır. Şehrin içme ve kullanma suyu olarak kullanılan Hatıp, Çayırbağı, Mukbil ve Dutlu Suyu ve Hotamış Bataklığı çevresindeki çeşitli kaynaklarda önemlidir. Göller Konya ili sınırları içerisinde pek çok tabii göl ve bataklık bulunmaktadır. Bunların kimilerinin suları acı ve tuzlu, bazılarının da suları tatlıdır. Oluşum yönünden de birbirinden farklılıklar gösterirler. Tuz Gölü Tuz Gölü kapalı havzasının merkezinde Tuz Gölü oluşmuştur. Ankara, Konya, Aksaray sınırlarının kesiştiği yerde olup bir kısmı Konya ili sınırları içerisinde yer almaktadır. Tuz Gölü Türkiye’nin yüzölçüm olarak ikinci büyük gölüdür. Derinliği 12 m. civarındadır. Yaz mevsiminde buharlaşmanın etkisi ile alanı oldukça küçülür. Kuruyan kesimlerde tuz tortulları meydana gelir. Türkiye’nin tuz ihtiyacının bir kısmı buradan temin edilir. Sulama ve su ürünleri için kullanılamaz. Beyşehir Gölü Konya ilinin batısında Konya-Isparta sınırı üzerinde yer almaktadır. Beyşehir Gölü, yurdumuzun 3. büyük gölüdür. Aynı zamanda en büyük tatlı su gölüdür. Tektonik-Karstik olaylarla meydana gelmiştir. Aynı zamanda Türkiye’nin en önemli milli parklarından biridir. Milli park alanı içerisinde aynı anda su sporları, dağ sporları ve av sporları yapmak imkanı vardır. Su ürünleri açısından ekonomik değeri yüksektir. Gölün iki plajı, 22 adası ve pek çok kayalığı bulunmaktadır. Göl Ornitolojik bakımdan önemli bir kuş üreme, barınma, beslenme ve konaklama merkezidir. Bu yönü ile de turizm açısından önem taşımaktadır. Akşehir Gölü Konya ilinin kuzey batısında Konya-Afyonkarahisar il sınırında yer alır. Suyu tatlıdır. Tektonik olaylarla meydana gelmiştir. Su ürünleri açısından ekonomik değer gösterir. Sulama suyu olarak kullanılmakta olup kamış üretimi de yapılmaktadır. Suğla Gölü Konya ilinin güneybatısında yer alır. Oluşumu tektoniktir. Yağışlı yıllarda alanı iyice genişlemekte kurak yıllarda ise göl kurumakta ve alüvyonlu göl tabanı ortaya çıkarak, iyi bir tarım alanı oluşturmaktadır. Suları tatlıdır. Su ürünleri ve sulama açısından önemi büyüktür. Ilgın Çavuşçu Gölü Konya ilinin kuzeybatısında yer alır. Oluşumu tektoniktir. Suları tatlıdır. Su ürünleri açısından önemlidir. Ayrıca bir ayağı ile Atlantı ovaları sulanmaktadır. Ereğli Akgöl Ereğli ilçesinin batısındadır. Eski göl tabanıdır. Çok sığ bir özelliğe sahiptir. Tatlı sulara sahiptir. İvriz deresinden gelen sularla beslenir. Akgöl sazlıklarında 200’ün üzerinde kuş türü yaşamaktadır. Bu yüzden tabiatı koruma alanı olarak kabul edilmiştir. Yunak Akgöl Yunak ilçesi yakınlarında küçük bir göldür. Suyu tatlıdır. Çoğu yeri bataklık halindedir. Göl Gökpınar Deresi ile Sakarya Nehrine boşalmaktadır. Bunların dışında Konya ilinin karstik sahalarında, karstik şekillerden olan obrukların sularla dolması ile çok ufak göller meydana gelmiştir. Bunlar Kızören obruğu, Timraş obruğu, Obruk gölü, Çiralı gölü, Meyil gölü de vardır. Obruk göllerden bazıları sulama amaçlı kullanılırken bazı obruk gölleri de turistik değer taşır. Volkanik olaylarla da göller meydana gelmiştir. Volkan konilerinin çevresinde volkanizmanın etkisi ile daire şeklinde çanaklar oluşmuştur. Bu çanaklara suların dolması ile küçük maar gölleri meydana gelmiştir. Bunlar Acıgöl Maarı ve Meke Gölü’dür. Karapınar ilçesi sınırları içerisinde bulunan bu krater göllerinin içerisinde magnezyum sülfat çözeltileri vardır. Bu nedenle suyu çok acıdır. İçinde canlı yaşamaz. Oluşumdan kaynaklanan özellikler nedeniyle Meke Gölü etrafındaki volkanik malzeme biriket yapımı ve benzer amaçlarla büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Meke Gölü, Kültür Bakanlığı, Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından “1. Doğal Sit Alanı” ilan edilmiştir. Yeraltı Suları Konya ilinde Çumra, Ereğli, Cihanbeyli, Akşehir, Yunak ovalarında yaklaşık 20 ila 100 m. arasında zengin yer altı suyu bulunmaktadır. Bazı yerlerde bu su artezyen yapmaktadır. Bunun yanında binlerce adi kuyu kazılmıştır. Genellikle tarım amaçlı olarak pek çok sondaj kuyusu da açılmıştır. Konya çevresinde genellikle paleozoik mermerler, mesozoik kalkerler, neojen kalkerleri ve Alüvyonlar su taşıyan formasyonlardır. Konya İlçeleri Taşkent TAŞKENT Yüzölçümü 468 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Rakım 1460 m. Taşkent, Orta Toroslar Taşeli Platosunda, Göksu vadisi kanyonları üzerinde yer alan küçük, ama şirin bir ilçemizdir. Ekseriyeti Avşarlardan oluşan Türkmenlerin, Taşkent’e yerleşme tarihleri 1225-1250 yılları arasında rastlamaktadır. Taşkent yakınında yer alan Avşar, Balcılar, Bolay ve Çetmi kasabaları, göçebe olarak buraya gelen Türkmenler tarafından kurulduğu, bunların daha sonra yerleşik hayata geçtikleri bilinmektedir. Taşkent ilçe merkezinin yörenin en eski yerleşim yeri olduğu tarihi belgelerle de doğrulamaktadır. Tarihte “Pirlerkondu” adıyla tanınan merkezi 1930 yılında Vali İzzet Bey tarafından “Taşkent” adı ile anılan nahiye 4 Temmuz 1987 tarih ve 19507 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3392 sayılı Kanun gereğince ilçe olup, 11 Ağustos 1988 tarihinde fiilen faaliyete geçmiştir. Taşkent; Konya İlinin 135 km. güneyinde Akdeniz sahiline yaklaşık 100 km. uzakta olup, Akdeniz bölgesinde yer alır. Ancak bulunduğu yer Orta Torosların, Taşeli mevkiinin oldukca yüksek bir bölge olması nedeniyle bozulmuş Akdeniz iklimi ile karasal iklimin özelliklerini bir arada görmek mümkündür. Ahırlı Ahırlı’da yerleşim, 2000’li yıllara uzanmaktadır. Bölgede bulunan tarihi eserlerden de anlaşılacağı üzere Türklerden önce burada, Bizans İmparatorluğu hüküm sürmüştür. 1071 Malazgirt Savaşından sonra Anadolu’ nun kapısının Türklere açılması ile birlikte Anadolu’ ya Türk akınları yapılmıştır. Büyük Selçuklu Hükümdarı Melihşah döneminde, Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu’ ya akınlar düzenleyerek İznik’ e kadar ilerlemiştir. Süleyman Şah Konya’ya geldiği zaman burayı fethetmiş, ilçemizin bulunduğu bölgeye de akıncılarını göndererek buranın fethini de sağlamıştır. Bu tarihten itibaren bölge Türk hakimiyeti altına girmiştir. Konya’nın Türkleştirilmesi esnasında bu bölgeye Orta Asya’dan Horasan Türk aileleri gelerek yerleşmişlerdir. Ahırlı, Anadolu’nun fethinden sonra özellikle, Haçlı seferlerinde Kıbrıs ve Alanya’dan Anadolu’ya saldıran Haçlı sürülerine karşı Anadolu Selçuklularının da Bizanstan beri devam eden askeri ve atlı birliklerinin at tavlalarının bulunduğu bir askeri merkez ve üs olarak görev yapmıştır. Bu görevi yapan İçel Türkmenlerinden olan Dodurga Oğuz Beylerinden meydana gelen, Ahırlı Beyleri, o dönemden beri bölgeyi kahramanca savunmuşlardır. Atların yetiştirildiği bu ahırlar ; eski camii Aşağıoluk ve Hansıdı mevkiinde bulunan yoldur. En eski yerleşim bölgelerinde Dodurga, Doğancı Deresi ve Gavur Öreni mevkileridir. O dönemlerde, İlçenin su ihtiyacı da eski camii altında bulunan su sarnıcından karşılanmaktaydı. Kasaba, Karamanoğulları döneminde de aynı görevi üstlenmiş, İbrahim Bey bu bölgede vakıflar kurmuştur. İçel Türkmenlerinin Taşlık Silifke’de yaşayan Bozkır Oymağı, II Beyazıd Döneminde Bozkır Bey ve Kanuni döneminde Bozkır Bey’ in oğlu Hüseyin Bey’ in reisliğinde bugünkü Bozkır ve Ahırlı İlçesi çevrelerinde hüküm sürmüştür. Son dönemlere kadar kasaba, Alanya, Akseki, Manavgat, Beyşehir, Bozkır ve Çumra İlçeleri ve köylerinin ihtiyaçlarını karşıladıkları elli demirci, elli leblebici, otuz kunduracı, dört dokumacı, on nalbant, on marangoz, on duvarcı ustası, on bakkal, onbeş terzi, yirmi kasap gibi 394 esnafın faaliyet gösterdiği bir ticaret merkezi idi. 1963 yılında Belediye Teşkilatı kurulan Ahırlı, Bozkır ilçesinin Nahiye merkezlerinden biri idi. tarih ve 3644 Sayılı 130 İlçe Kurulması Hakkında Kanun ile Bozkır İlçesinden ayrılarak, Akkise Kasabası, Aliçerçi, Bademli, Balıklava, Büyüköz, Çiftlik, Erdoğan, Karacakuyu, Kayacık, Kuruçay ve Küçüköz köylerinin kendisine bağlanması ile İlçe olmuştur. 31 Temmuz 1991 tarihinden itibaren de ilçelik faaliyetine başlamıştır. İlçenin Konya’ya uzaklığı Bozkır ilçesi üzerinden 137 km. Seydişehir ilçesi üzerinden 130 km. dir. İlçeye bağlı Akkise Kasabasından geçerek Akören İlçesi güzergahından İl’e uzaklığı 100 Ahırlı, Suğla Gölü’nün doğusunda yavaş yavaş yükselen bir set üzerinde kurulmuştur. Güneyinde Toros sıra dağları uzanır. Doğusunda Bozkır, batısında Yalıhüyük ve Seydişehir, kuzeyi Akören ilçeleri ile çevrilidir. İlçe sınırları içerisinde Toros Sıra Dağlarının kuzeyinde ve eteklerinde çeşitli yaylalar mevcuttur. Bunlar; Aşağı Yayla Bademli Yaylası, Bartlı Yaylası, Sülek, Gölcük, Karacakuyu Yaylası, Aşağı ve Yukarı Sazaklar, Kayacık, Çiftlik ve Erdoğan Köyü Yaylalarıdır. Bahar aylarında bu yaylaların bazılarına göç yapılır. Ahırlı ilçesi 37-38 enlem, 32-33 boylam daireleri arasında yer alır. Denizden yüksekliği metre, yüzölçümü hektardır. İlçenin kuruluş yeri engebelidir. Yerleştiği alan sağlam kalkerlerden oluşmuştur. Deprem haritasında 4. dereceli deprem bölgeleri içerisinde gösterilmektedir. İlçe sınırları içerisinden geçen bir akarsu yoktur. Yalnız, ilçeye bağlı Akkise Kasabası ve Balıklava Köyü arazilerinden Beyşehir Kanalı geçerek, Apa Barajına dökülür. İlçenin iklimi İç Anadolu ve Akdeniz iklimlerinin özelliklerini taşır. Hektar olan ilçe yüzölçümünün hektarını ormanlar kaplamaktadır. Yunak Yunak adının kaynağı ile ilgili çeşitli görüşler vardır. Bunlardan birisi Karataş deresinde çamaşır ve hayvanlarını yıkayanların isteklerini anlattıkları “Yunak Yıkanalım” kelimesidir. İkinci görüşe göre Turgutlular koyun ve kuzularını Karataş deresinde yıkamışlar ve temizlenen hayvanlara bakarak “Yünü Ak” demişlerdir. Bu değiş zamanla “Yunak” biçimine dönüşmüştür. YUNAK TARİHİ Yunak İlçe Merkezi’nin tarihi yeni sayılır. Merkeze ve bazı yakın köylere yerleşeme 16. yy dan sonra olmuştur. Bulgulara göre ilçeye ilk yerleşimin Karataş Deresi kenarlarında oluştuğu düşünülmektedir. Buralarda oluşan ilk yerleşmeden sonra Elazığ’dan Govasti adlı bir kabilenin geldiği ve günümüzdeki Merkez Camii’nin üst taraflarına yerleştiği söylenmektedir. Yöre halkının önemli bir kısmını doğu illerinde gelmiş olan insanlar oluşturmaktadır. 1700 yıllarında doğu illerindeki aşiretlerin aralarında meydana gelen geçimsizlikten dolayı Konya’daki bazı yerlere göç etmiş olabileceği düşünülmektedir. Göçebeliği terk edip yerleşik hayata geçen Yörüklerin ise yaklaşık 1870 yıllarında Gaziantep, İslahiye, Beyşehir ve Antalya yörelerinden gelmiş olabileceği düşünülmektedir. Bunlardan başka Bulgaristan göçmeni olup bölgeye yerleşen muhacirler de merkez, Doğanyurt ve Hacıfakılı Köylerine yerleşmiş bulunmaktadırlar. Yunak kurulduktan sonra köy olarak bağlantısı bir müddet Sivrihisar İlçesi ile devam etmiştir. 1912 yılına kadar Çeltik Kasabası’na bağlı kalmış olan Yunak daha sonra Akşehir İlçesi’ne bağlı bucak merkezi yapılmıştır. Yunak 1953 yılında, Konya İli’ne bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. Yunak İlçesi İç Anadolu Bölgesi’nde Konya İli’nin kuzeybatı bölümünde yeralan ve Konya İli’ne bağlı bir ilçe merkezi olup,Konya’ya uzaklığı 190 km dir. İç Anadolu Bölgesi’nde yeralan Yunak, doğuda Cihanbeyli ve Kadınhanı İlçeleri, güneyde Tuzlukçu ve Ilgın, kuzeyde Çeltik İlçeleri ile çevrilidir. İlçe batıda Afyon’un Emirdağ, kuzeydoğuda ise Ankara İli’nin Polatlı ve Haymana İlçeleri ile komşudur. Yunak İlçesi batısındaki Bayatkolu Dağı’nın batı eteklerinde hafif eğimli bir topografya üzerinde 1169-985 metre kotları arasında kurulmuştur. Yunak kuzey ve batıdan ilçeye doğru gelişmiş çok sayıda kuru derelerle Karataş, Bayatkolu, Mollahalil Dereleri gibi parçalanmış durumdadır. İlçe merkezi, 38o49’ kuzey enlemi ile, 31o44’ doğu boylamı üzerinde yeralır. İlçenin ortalama yüksekliği 1071 m. meteoroloji istasyonunun yükseklği ise 1120m. dir. 2080 km2 hektar yüzölçümü ile Konya İli’nin büyük ilçeleri arasındadır. İlçenin doğusunda ve güneyinde geniş düzlükler uzanır. Merkez çevresi ise dağlıktır. Yunak; Konya İli’nde ki yoğun ulaşım sisteminin biraz dışında kalmıştır. En yakın tren istasyonu 60 km uzaklıkta olup Akşehir’dedir . Yunak İlçesi’nin Konya ile karayolu ulaşım bağlantısı iki ayrı yoldan sağlanır; kısa olanı Kadınhanı bağlantı yoludur. Diğer yol ise Akşehir yoludur. Ulaşıma elverişli, düz ve asfalttır. Konya İli ile Yunak arasında hergün karşılıklı otobüs seferleri düzenlenmeketedir. Akşehir-Yunak arası ulaşımı ise minibüslerle Akşehir arasında hergün saatte 1 minibüs seferi yapılmaktadır. Yunak-Eskişehir yolu üzerinde oldukça fazla yolcu potansiyeli vardır. Eskişehir’e, Piribeyli Kasabası’ndan geçen bir yol ile Emirdağ üzerinden ulaşılır. Bu yol 1999 yılında tamamen asfaltla kaplanmıştır. İlçeden Eskişehir’e hergün 1defa otobüs seferi yapılmaktadır. Yunak-Ankara arasında ulaşım, Polatlı üzerinden sağlanır. Bazı kesimleri bozuk ve dar olan bu yol, Ankara ile Antalya arası yolu çok kısalttığı için bir çok sürücü tarafından tercih edilir. İlçeden Ankara ve Polatlı’ya hergün otobüs seferi vardır. İlçenin Ankara ve Konya’ya olan uzaklığı yaklaşık 190’ar km dir. Afyon ise en yakın il olup 153 km uzaklıktadır. Yunak’a en yakın ilçe Çeltik olup uzaklığı 25 km’dir ve ulaşım asfalt yolla sağlanır. Derbent DERBENT Yüzölçümü 442 km2 Nüfusu İlçe merkezi Köyler Rakım 1480 m. ait Osmanlı belgelerine göre Derbent’in eski adı Tatlarhisarı’dır. Tatlarhisarı Derbent’in kuzeyinde küçük bir köyün adıdır. Konya Salnamelerinde,Derbent 1880 den itibaren tarihte Derbent’te bir medrese bulunduğu, medresinin 40 talebesi olduğu kayıtlıdır. Derbent’te yerleşik bulunan halkın büyük çoğunluğu Tatlarhisarı Köyü’nün devamıdır. 1720 yılında Arkıd-Hanına Akşehir ve Ilgın Kazaları ve köyleri ile birlikte Derbent civarına da 62 hane nakledilmiştir. Bu 62 haneden kaçının Derbent civarına yerleştirildiği tesbit edilememiştir. Yerleştirilenler Boz-Ulus Türkmenlerinden Kara-Halilu, Çavuşdurlu ve Bekirli cemaatleri Aşiretleri idi. Derbent 1930 yılında kasaba ve 1990 yılında da ilçe olmuştur. Yüzölçümünün yaklaşık 10 km2’si sulanabilir vaziyette, toplam 156 km2′ si tarım arazisidir. Kalan kısım ise yerleşim yerleri ile orman ve mera arazileridir. Derbent arazisi kuzeyden doğuya uzanan Morbel Dağları, doğudan güneye uzanan Aladağ, güneyinde Ablağı ve Dikmen Dağları ile batı ve kuzeyinde yer alan yaylalarla çevrilidir. Meram MERAM Yüzölçümü 1949 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1016 m. Sözlüklerde,”İstek,amaç,gaye,maksat” anlamına geldiğinden bahsedilen “MERAM” kelimesi, Konya ilinin 3 merkez ilçesinden biridir. Atasözleri arasında “Meramın elinden bir şey kurtulmaz” olarak yer alırken deyimlerde “Meramını anlatmak, merak etmek” şeklinde geçmekte; bunlar da ” isteğini, derdini anlatmak, üstüne düşmek, yapmak istemek” anlamlarına gelmektedir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde gezip-gördüğü yerler arasında bağ bahçe, bostanlardan söz ederken bağlık-bahçelik bu yerlere her defasında “Bağ-ı Meram” ifadesini kullanmaktadır; hatta buraların Konya’nın Meram’ı gibi olduğunu ifade etmektedir. “ Peçevi şehrinin Baruthane mesiresi, Kırım’ın Sudak Bağı, İstanbul’un yüz yetmiş beşten fazla bahçe ve gülistanları, Tebriz’in Şah-ı Cihanbağı, Konya’nın Meram Mesiresinin yanında bir çemenzar bile değildir.” Konya İli tarihi ile Meram’ın tarihçesi arasında bir paralelik vardır. Tarih devirlerinde Konya ili Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Persler tarafından yönetilmiştir. Büyük İskender ve Romalılar tarafından ele geçirilen Konya, Selçukluların başşehri olur. Daha sonra Konya’da Karamanoğullarının ardından Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti görülür. Meram ilçesi günü kabul edilen Kanun gereği Konya il Merkezinin Büyükşehir hüviyetine kavuşturulmasıyla kurulmuştur. Meram ilçesi kuruluş çalışmalarını tamamlayarak 08 Ağustos 1988 tarihinden itibaren hizmete başlamıştır. Meram ilçesi, konum itibariyle Konya’nın güney ve güney batısında yer alır. İlçenin kuzeyinde Selçuklu; güneyinde Çumra; Akören ve Bozkır, batısında Beyşehir ve Seydişehir; doğusunda Karatay ilçeleriyle çevrelenmiştir. İlçemizin kuzeyi ve batısı dağ ve tepeleri çevrilidir, güneyi açık geniş bir ovalıktır. İlçemizin sulama suyu ihtiyacı Altınapa Barajı’ndan karşılanmaktadır. Tuzlukçu TUZLUKÇU Yüzölçümü 589 km2 Nüfusu İlçe merkezi Köyler Rakım 1000 m. İbrahim Hakkı Konyalı’nın “Konya İli” adlı kitabında Kanuni Devri’nde Tuzlukçu’nun 15 hanelik bir oba olarak kurulduğu yazılmaktadır. Tuzlukçu halkının Doğanhisar Ketenli yaylasından gelerek yazla yakınlarında viran veya ören Tuzlukçu adı verilen mevkiinde konakladıkları, daha sonraları bilinmeyen nedenlerle buradan göç ederek bugünkü yukarıda mahallede bulunan Hüyük ismi verilen tepenin çevresinde yerleştikleri anlaşılmaktadır. Tuzlukçu’ ya ikinci bir kafile olarak da Sultandağı eteklerinde, yaşayan hayvancılıkla geçinen Avşar Türkmenler’inden bir boy gelmiş 1450 yılları civarında bu kafile bugünkü aşağı mahallenin çevresinde yerleşmişlerdir. İlçenin isminin Tuzlukçu olması konusunda çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre çevre ilçe ve köylerden tuz getirmek için tuz gölüne gidin kervanların konaklama yeri olduğu için bu yöreye Tuzlukçu adı verilmiştir. Bir diğer rivayete göre arazinin kıraç ve ağaçsız olması, esen sert rüzgarlardan da çok toz kalkmasının dolayı yöreye Tozlukçu denilmiştir. Zamanla Tozlukçu ismi değişime uğrayarak Tuzlukçu şekline dönüşmüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında Akşehir İlçesine bağlı bir köy olan Tuzlukçu 1929 yılında aşağı ve yukarı Tuzlukçu’ nun birleşmesiyle nahiye olmuştur. 1949 yılında nüfusunun 2000’i aşması sonucu belediye teşkilatı kurulmuş, 9 Mayıs 1990 tarihinde de ilçe olmuştur. Doğusu Ilgın , batısı Akşehir Gölü ve Afyon’un Sultandağı İlçesi, Güneyi Akşehir ve Kuzeyi Yunak ile çevrilmiştir. İlçede hiçbir akarsu olmamakta birlikte bazı köylerde çok küçük dereler vardır. Tuzlukçu İlçenin bitki örtüsü bozkır olup, genelde yeşilliğin az olduğu görülür. Muhacir köyleri nisbeten daha yeşilliklidir. Karapınar KARAPINAR Yüzölçümü 3030 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 995 m. Anadolu’yu Ortadoğu’ya bağlayan önemli bir yol güzergahında bulunan Karapınar’da ilk yerleşmeler Hititler’e kadar uzanmaktadır. Osmanlı’nın “Sultaniye” adanı verdiği Karapınar’a 1500 yılında Celali ve Levent Çiftbozan isyanları gelmiştir. Eşkiyadan rahatsız olan halk, evlerini terkederek Karacadağ eteklerine çekilmiştir. Sıkıntılı günler 14 yıl devam etmiş, Çaldıran Seferine, giden Yavuz Sultan Selim’e şikayetlerini bildiren Karapınarlılar padişahtan yardım istemişlerdir. Padişah, bölgede huzur ve güvenin sağlanması için bir “Derbentçi Köyünün” kurulmasını istemiştir. İşte bu önemli, fakat geçilmesi zor ve zahmetli yerde kurulan Karapınar’ın imarı 2. Selim’in valiliği döneminde gerçekleştirilmiştir. Mimar Halepli Cemaleddin bu dönemde cami, kervansaray, han, hamam, 39 dükkanlı bedesten, 2 yel değirmeni ve 5 çeşme inşa etmiştir. Karapınar 1868 yılında ilçe olurken 1882’de ise Belediye teşkilatı kurulmuştur. Sultanın ismi 1934 yılında Karapınar olarak değiştirilmiştir. İlçe, killi, kumlu geniş topraklarla kaplıdır. Güneydoğuda Volkanik bir dağ olan Karacadağ ve güneybatıda geniş bozkırlar, krater gölleri obruklar görülmektedir. İlçemizde ilginç görünümler taşıyan Acıgöl, Meke, Meyil, Cıralı ve Obruk gibi Krakter gölleri bulunmaktadır. İlçemiz tarihi ve turistik eserlerin en fazla olduğu yerlerden birisidir. Bunlar Sultan Selim Sarı Selim Külliyesi, Yağmapınar Camii, Reşadiye Camiidir. Karapınar’daki yeraltı şehirleri ve mağaralar şunlardır. Bacanak Ovası mağarası, Kumsivri Tepesinde Arap hamamı, Meke inleri, Meke tuzlası mağarası, Apak Mağaraları, Yazomca mağaraları, Çıralıgölünde yeraltı şehirleri, Bağdaylı köyü Mağaraları, Kayalı kasabası toprakların mağaralar ve yeraltı şehirleri, Akören köyü Mağaraları ve yeraltı şehirleri. İlçede Valide Sultan Hamamı, Çarşı Çeşmesi, Selimiye Şadırvanı, Koca Çeşme Taşçeşme, Ağaç Çeşmesi Çetmi Çeşmesi Apak çeşmesi, Hacı İsa Çeşmesi ve Hankapı Çeşmesi mevcuttur. İlçede Meyil,Çıralı,Acıgöl ve Meke Tuzlası gölleri mevcuttur. Akören AKÖREN Yüzölçümü 490 km2 Nüfus İlçe merkezi Köyler Rakım 1130 m Anadolu’nun en eski kenti olan Çatalhüyük’e 49 km. gibi yakın bir mesafede olan Akören’in geçmişi 7000-6500 yıllarına kadar dayanmaktadır. Rivayetlere göre buranın gür ormanlarla kaplı ve çok miktarda av hayvanlarının olması nedeniyle “Av vuran” ile “Av veren” veya “Ağaç evreni” anlamına gelen ve “Avren” olarak adlandırıldığı, çevresindeki 7 viraneden gelen halkın bugünkü yerleşim yerinde toplanmasıyla “Akviran” olarak adının değişikliğe uğradığı söylenmektedir. Cumhuriyet döneminden sonra 1961 yılında İçişleri Bakanlığınca Akviran ismi değiştirilerek “Akören” olarak resmen tescil edilmiştir. 4 Ağustos 1914 yılında Akören bucak olmuş ve aynı tarihte belediye teşkilatı kurulmuştur. gün ve 3392 sayılı kanunla kendisine bağlı 8 köyü ile birlikte ilçe statüsüne kavuşmuştur. Daha sonra gün ve 91-38043 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Bozkır İlçesinden ayrılarak mülki yönden kendisine bağlanan Avdan, Dutlu ve Belkuyu ile birlikte köy sayısı 11 olmuştur. İç Anadolu Bölgesinin en güney batı kısmında yer alan Akören’in kuzeyinde Konya ili ve Abaz Dağları, güneyinde Bozkır ve batısında Seydişehir bulunmaktadır. Sınırları içerisinde May Barajı km2 ile Akören ve May Göletleri bulunmaktadır. Yalıhüyük YALIHÜYÜK Yüzölçümü 81 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler 166 Rakım 1002 m. Yalıhüyük , Bozkır İlçesinin bir kasabası iken 1990 yılında İlçe hüviyeti kazanmıştır. Tarihi, çevre ilçeler ve Konya Tarihi ile ortak özelliklere sahiptir. Yaklaşık 200 yıl öncesi toprak kayması görülmesi üzerine Suğla Gölü yakınına taşındığı bilinmektedir. Yeni yerleşim yerinin seçilmesinde Suğla Gölü alanının daralması ve gölden daha fazla yararlanma arzusunun dikkate alındığı ifade edilmektedir. İlçe merkezindeki Hüyük ve çevresi “Sit Alanı” ilan edildiğinden imara kapatılmıştır. Hüyük’te bugüne kadar hiçbir arkeolojik araştırma ve kazı yapılmadığından İlçe tarihine kaynak olacak bilgilere ulaşılamamıştır. Kuzeyde Seydişehir, güneyde Ahırlı, batıda Akseki ve doğuda Bozkır İlçeleriyle çevrelenmiş olan Yalıhüyük engebesiz bir alanda kurulmuştur. Suğla Gölü’nün hemen yanında yer alan Yalıhüyük’te hayat göl sularının çekilmesiyle ortaya çıkan verimli arazilerde yapılan tarım faaliyetleriyle devam etmektedir. Yalıhüyük’ün güneybatısında bulunan Toros Dağlar’ındaki gölcük yaylası, her yıl yaylacılık merkezi olarak kullanılmaktadır. İlçe merkezinde Belediye teşkilatı 1972 yılında kurulmuştur. Çumra ÇUMRA Yüzölçümü km2 Nüfusu İlçe merkezi Köyler Rakım m. Çumra ilçesi 1926 yılında kurulmuştur. 1936 yılında Romanya ve Bulgaristan’dan gelen göçmenler İlçeye yerleştirilmiştir. İlçenin doğusunda Karaman ili, batısında Akören İlçesi, kuzeyinde Karatay, Karapınar ilçeleri, güneyinde Güneysınır İlçeleri ile çevrilidir. İlçe ova üzerine kurulmuştur. Ancak çok az sayıdaki köyü dağlık arazidedir. Apa Köyü ile Dinek Kasabaları’nda ormanlık alanlar mevcuttur. İlçenin kuzey, güney ve doğusu verimli tarım alanlarıyla kaplıdır. İlçenin tek akarsuyu Çarşamba Çayı olup, sulama amaçlı kullanılmaktadır. Çatalhöyük Çumra’nın 13 km kuzeyindeki Çatakhüyük Mevkiinde İngiliz ve Türk Arkoloji ekiplerince yapılan kazılarda Neolitik Devre ait 7 katlı şehir harabeleri bulunmuştur. yıllarında Neolitik Döneme ait medeniyetin burada başladığı anlaşılmıştır. Kazı çalışmalarına bir süre ara verilmiş olup, 1993 yılında yeniden başlanmış ve halen her yıl Temmuz-Eylül ayları arasında devam edilmektedir. Karaman Köprüsü Karamanoğulları zamanında yapılmış olmakla birlikte Çumra Merkezi ile Sanayi Sitesi arasında bulunan yolda hizmet vermektedir. Esat Paşa Camii İlçemiz İçeri Çumra Kasabasında Karamanoğulları zamanında yapılmış tarihi bir camidir. Son olarak 1989 yılında İçeri Çumra Belediyesi marifetiyle tadilat yapılmış ve ibadete açık bir camidir. Hüyük HÜYÜK Yüzölçümü 448 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1245 m Hüyük’ün tarihi MÖ. 2000 yıllarında Hititler’le başlamaktadır. Bu dönemden kalan en önemli eser Eflatun Pınarı Anıtıdır. Asur, Friğ, Lidya, Pers, Büyük İskender ve Romalılar tarafından istila edilen Hüyük; pek çok uygarlığın harman olduğu nadir ilçelerimizden biridir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya, yazlık merkezinin de Beyşehir gölünün batı kıyısındaki Kubad-Abat olması, bölgemizin önemini artıran sebeplerin başında gelir. 1243 yılında İlhanlı askerleri Çobanoğlu Demirtaş komutasında Anadolu’da büyük tahribat yapmışlar, kargaşaya yol açmışlardır. Bu ortamdan en az zararla kurtulmak için Konya’da oturan Hazreti Mevlana, öğrencilerinden, bölgenin elverişli yerlerinde gizlenmelerini istemiştir. İşte, bu arada Hüyük’ün kurucuları olarak bilinen ve Hüyük’te türbeleri bulunan Şeyh İdris ve Şeyh Bahri’nin bu çerçevede Moğol zulmünden kaçarak Hüyük’e yerleşmiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. Anadolu Selçukluları’ndan sonra, önce Eşrefoğulları’na, sonra da Hamitoğulları’na bağlanan Hüyük; Karamanoğulları ve Osmanlılar arasında yirmi kez el değiştirmiştir. Katip Çelebi’nin Cihannüma adlı eserinde de bahsettiği salnameden de anlaşılacağı gibi, Hüyük, 1467 yılından sonra Beyşehir Sancağına bağlı Kıreli Livası’nın köyleri arasında yer almaktadır. Ereğli EREĞLİ Yüzölçümü 2189 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakımı 1050 m. Ereğli ülkemizde 15 ayrı yerleşim yerinin adı olarak kullanılmaktadır. Bunların en tanınmış olanlarından biri de Konya Ereğli’dir. Adı, Kibistra, Cybistra, Kybetra olarak anılan Ereğli ilçesinin kurulduğu yöreye zaman içinde Tuvana, Tihana, Tuvanuva isimleri de verilmiştir. Hitit, Asır, Eski Yunan, Pers, Makedonya, Roma ve Bizans’a bağlı olan Ereğli, Selçuklu döneminde uzun süren barış ortamına kavuşmuş Karamanoğulları devrinde ise Mamur Yazlık belde olarak kullanılmıştır. Yıldırım Beyazıt devrinde Osmanlı Devletine bağlanan Ereğli’de kesin Osmanlı egemenliği Fatih Sultan Mehmet Devrinde sağlanmıştır. Ereğli’nin Kuzeyi düzlük bir görünümde iken; güneyi oldukça engebelidir. Arazi kuzeyde Toros dağlarının eteğinden başlar ve engebesi giderek azalarak Konya Ovasına yayılır. İlçe Merkezinin 20 km güneyinden geçen Toros Dağlarından başka sönmüş Volkan Dağları Hasan Dağı 3258 m ve kuzeybatı Karacadağ ile çevrilidir. En önemli akarsuyu İvriz Çayı’dır. Üzerine kurulu İvriz baraji ile Ereğli’de tarım alanlarının sulanmasını sağlayan İvriz Çayı, diğer taraftan Ereğli’nin içme suyu ihtiyacını da karşılamaktadır. Tarihi Eserleri İvriz Kaya anıtı Büyük Göztepe Höyüğü Küçük Göztepe Höyüğü Ulu Camii Cemil Efendi Evi Şevket Ağa Evi Şeyh Şehabuddin Külliyesi Boyaca Ali Mescidi Şeyh Şehabuddin Camii Bağdatlı Camii Cahı ve Çerkez Mezarlığı Cinler ve Gülbahçe Mezarlıkları Meydanbaşı Şehitliği Hacı Ömer Ağa Yatırı Şeyh Şehabuddin Camii yanındaki yatırlar Mustafa Bey ve Emetullah Hanım Türbeleri Celalettin Rufai Türbesi Ahi Zekeriya Helva-i Türbesi Adil Dede Türbesi Piri ve Budak Efendiler Kabri Ebud Dede Türbesi Küçük Göztepe Tümüllüsü Büyük Göztepe Tümüllüsü Rüstem Paşa Kervansarayı Cağaloğlu Bedesteni Anıt Ağaçlar Salim Hoca Çeşmesi Vezirli Çeşmesi Şeyh Şehabuddin Köprüsü Hacı Kazım Kurtoğlu Evi Şevket Ağa Evi Mehcure Koçak Evi Şifa Hamamı Roma Hamamı Kadınhanı KADINHANI Yüzölçümü 1127 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1030 m. İlçe Klasik dönemde Pira adıyla anılmış ve uzun süre Doğu Roma İmparatorluğu tarafından yurt edinilmiştir. Asıl ününü Selçuklular devrinde kazanan ilçe, Selçuklu sarayına mensup olduğu sanılan, Mahmut kızı Raziye Hatun’un 1223 yılında yaptırmış olduğu kışlık han etrafında 1256 yılından itibaren oluşmaya başlamıştır. Hanın inşasında Romalılar’a ait resimli mezar taşları kullanılmış ancak bu taşların nereden toplanıp getirildiği anlaşılmamaktadır. İlçemiz adını bu handan almıştır. Bilahare bu bölge Selçuklu Beyleri’nden Sait adındaki bir paşaya arpalık olarak verildiği ve bundan sonra bu kasabasının “Saiteli” adıyla anıldığı bilinmektedir. İlçe, Karamanoğulları zamanında vilayet merkezi olarak idare edilmiş, Karaman-Osmanlı mücadelesine kuvvetleri ile katılmıştır. Kadınhanı muhtelif tarihlerde Osmanlıların eline geçmiş, tekrar Selçuklu hakimiyetine girmiş, son olarak 1467 yılında Konya ile birlikte Karamanoğullarından alınarak Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. İlçede, Beykavağı Köyündeki tarihi kale kalıntısı ve Demiroluk köyünde yer altından çıkarılan Romalılar’a ait tarihi kalıntılarından başka tarihi eser bulunmamaktadır. 1880 yılında Belediye Teşkilatı kurulmuş, Sait Paşanın arpalığı olması nedeniyle 1919 yılında “Saiteli” adı ile ilçe yapılmıştır. 1935 yılında ise İsmi Raziye Hatun’un yaptırmış olduğu taş handan dolayı “Kadınhanı” olarak değiştirilmiştir. Kadınhanı ilçesi, Konya’nın batısında Konya-Afyon karayolu üzerindedir. İlçenin doğusunda Sarayönü ilçesi, güneyinde Selçuklu ve Derbent, batısında Ilgın ve Yunak ilçeleri kuzeyde Yunak ilçesi bulunmaktadır. İlçenin güneyi dağlık Sultandağları, kuzeyi ovalıktır. İlçemiz sınırları içerisinde ve 5 göz adında Sarayönü ilçesi topraklarında çıkan ve ilçemiz Kökez köyünün tarımsal amaçla kullanıldığı, derecik şeklinde 2 yer üstü suyu bulunmaktadır. Ayrıca Ilgın ilçesi Çavuşcu gölünden, kanallarla gelen sulama suyuyla Atlantı Ovası sulamaktadır. Halkapınar HALKAPINAR Yüzölçümü 483 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1150 m. Halkapınar, Anadolu’nun en eski yerleşim yerleri arasındadır. Hitit Şehir Devletlerinden Tuvana Krallığı merkezi Aydınkent olmak üzere 1200 yılları arasında Halkapınar’a hakim olmuştur. Bu krallıktan günümüze Aydınkent köyünde bulunan Kral Warpalavas’a ait İvriz Kaya Kabartması ulaşmıştır. Asur egemenliğine geçen Halkapınar 64 yılında Romalılara bağlanmış, de Roma’nın ikiye ayrılmasıyla Bizans denetimine geçmiştir. Adana ve Tarsus üzerinden Toroslar’a kadar ilerleyen Abbasi Devleti Yermük Savaşında Bizans’ı yenerek onlarla Halkapınar ile Ereğli’nin gelirinin vergi olarak ödenmesi şartıyla anlaşmışlardır. Abbasiler’in zayıflaması üzerine Bizans denetimine geçen Halkapınar, 1077’de Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından Selçuklular’a bağlanmıştır. 1276’da Karamanoğlu Mehmet Bey zamanında Karamanoğlu Beyliğine geçen Halkapınar, 1468’de Fatih Sultan Mehmet zamanında Ereğli ile birlikte Osmanlı sınırlarına dahil edilmiştir. Osmanlı Devleti zamanında askerden arındırılmış bölge durumuna getirilen Halkapınar, İstanbul’da oturan Dar’us sade Ağası tarafından idare edilmiştir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Halkapınar, Ereğli ilçesine bağlı bir bucak olmuş, Belediye Teşkilatına ise 1954 yılında kavuşmuştur. Eski adı Zanapa iken 1962’de Halkapınar olarak değiştirilmiştir. Halkapınar’ın Aydınkent köyünde bulunan İvriz Kaya Kabartması dünyanın en eski ziraat anıtlarından birisidir. Anıtın tarihi özelliği çevresinin doğal güzelliği ile birleşince Aydınkent köyü yerli-yabancı bir çok turistin uğrak yeri olmaktadır. Seydişhir SEYDİŞEHİR Yüzölçümü 2207 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1150 m. 1970 yılında yapılan kazılarda Bostandere kasabası yakınlarında Roma devri anfi tiyatrosu kalıntıları ortaya çıkmıştır. Seydişehir’in Horasanlı Seyit Harun Veli Hazretlerinin gelip konaklaması ile takriben 1310 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Beyşehir’de konuşlanmış olan Eşrefoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devletinin bir parçası olarak, Seydişehir bölgesini de kapsayacak şekilde 1327 Moğol istilasına kadar hayatiyetini sürdürmüştür. İlçenin kuruluşu ile ilgili Osmanlı salnamelerinden alınan bilgiler doğrultusunda, Seyit Harun Veli Horasan’dan Konya’ya intikal etmiş, Konya’ dan da önce İlçeye bağlı bugünkü Ortakaraören Karaviran kasabasına gelmiş ve tarihi izler bırakarak, Seydişehir İlçesinin bulunduğu mevkiye intikal etmiştir. Bu esnada Seydişehir’de hiçbir yerleşim birimi yok iken, Seyit Harun Veli, önce kurmayı tasarladığı şehrin Kal’a Kale Duvarı kapılarının inşasına başlamak üzere, iskan bölgesinin etrafını yüksek duvarlarla çevirmiş ve ardından Seyit Harun Camii’nin inşasına başlayarak 1310 yılında camii ibadete açılmıştır. Bu camii , külliye şeklinde hamamı ve diğer müştemilatı ile imar edilmiştir. Bu külliyede Seyit Harun Türbesi 1320 Halife Sultan Türbesi Seyit Harun Veli’nin kızı 1367 Rüstem Bey ve Sultan Hatun Türbesi Turgutoğulları Soyundan Rüstem Bey, kızı ve oğulları bulunmaktadır. Güneysınır GÜNEYSINIR Yüz ölçümü 395 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1100 m. Halk arasında “Güdelesin” adıyla tanınan höyükte ve çevresindeki bazı köylerimizde topraktan yapılmış çanak, çömlek ve madenden yapılmış eserler bulunması Güneysınır ve çevresinin tarih öncesi devirlerden bu yana iskan yeri olarak kullanıldığının delili olmaktadır. Daha önce Bozkır’a bağlı olan İlçemiz 1955 yılında Çumra’ya ait Karasınır ve Güneybağ Elmasun kasabaları haline iki kasaba 9 Mayıs 1990 tarihinde birleştirilerek Güneysınır İlçesi’ni oluşturmuşlar, Güneybağ ve Karasınır ise İlçenin iki mahallesini oluşturmuştur. Konya’nın güneyinde ve Konya’ya 70 yer alan Güneysınır İlçesinin büyük bir bölümü dağlıktır. İlçede karasal iklim hüküm sürmekle beraber, az da olsa Akdeniz ikliminin ılımanlaştırıcı tesirlerinden de söz etmek mümkündür. Kış aylarında kar olarak düşen yağışlar, ilkbahar ve sonbaharda yağmur şeklindedir. Doğal bitki örtüsünün bozkır olduğu bölgemizde, yükseklere çıkıldıkça ardıç, meşe ve çamdan oluşan ormanlık alanlara rastlanır. Ormanlık alanlar yaklaşık hektar kadardır. Toros dağlarının arasında akan Göksu deresi, İlçemiz ile Hadim İlçesi arasındaki sınırı oluşturmakta, Kızılöz ve Aydoğmuş göletleri ise başlıca su kütlelerini meydana getirmektedir. Beyşehir Konya’nın en büyük ve en önemli ilçelerinden olan Beyşehir, il merkezinin 92 km batısındadır. Tarihi 6000-700 yılları Neolitik Cilalı Taş Devri’ne kadar uzanır. 2000 yılları arasında Hititler; Eflatunpınar ve Fasıllar’da ölmez eserler bırakmışlardır. İlçe turizmine canlılık kazandıran ve yurdumuzun üçüncü büyük gölü olan Beyşehir Gölü milli park hüviyetindedir. Göl üzerinde otuza yakın ada, on üç çeşit balık vardır. Ayrıca Kubad Âbad Sarayı kalıntısı, Beyşehir’in batısında ve Beyşehir Gölü’nün güneyinde Gölyaka Beldesinin km kuzeyinde sahildedir. Bunların yanı sıra Beyşehir köprüsü, Çifte Hamam, Bedesten, Yaka Manastır, göl içerisinde Hacı Akif Adası dikit ve sarkıtlarla dolu mağaralarıyla önemli turistik yerlerdendir. Doğa ve tarih meraklıları için mutlaka gezilip görülmesi gereken yerlerin başında gelen Beyşehir, civar ilçelerin aksine her geçen gün nüfusu artan ve gelişme gösteren yerler arasındadır. Göl kenarında kurulu motel ve pansiyonlar, özellikle yaz ayları içinde dolup taşmakta, başta Konya merkezinden olmak üzere çeşitli bölgelerden gelenler Yaka Manastır’da pikniğe çıkmaktadırlar. Otantik ve nostaljik özelliğini kaybetmeyen köyleri ve av turizmi açısından önemli bölgeleriyle Beyşehir tam bir turizm cenneti sayılabilir. Ilgın ILGIN Yüzölçümü 1394 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1092 m. Ilgın; günümüzden 3500 yıl önce yılları arasında şimdiki iskan yerinin 25 km kuzey doğusunda Hititler tarafından “Yalburt” adıyla büyük bir şehir devleti olarak kurulmuştur. Klasik devirlerde Triatum olarak adlandırılan Ilgın Kral yolu üzerinde bulunması sebebiyle önemli bir şehir olarak dikkati çeker. Ege kıyısında Lidya’nın başkenti Sard’dan başlayarak Mezopotomya’ya kadar ulaşan Kral yolu üzerinde bulunan Ilgın ve çevresi, sırasıyla Hitit, Firig, Lidya, Roma ve Bizans’a bağlanmış daha sonra 1077 yılında Anadolu Selçuklu Devletinin Kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından fethedilerek, Büyük Selçuklu Devleti’ne katılmıştır. Ilgın, Anadolu Selçukluları zamanında başşehir Konya’nın değerli bir “su şehri” idi. Haçlı seferleri sırasında bir çok kere yağma edilen Ilgın, Selçuklular zamanında bilhassa Alaaddin Keykubat ve Gıyasettin Keyhusrev zamanında imar görmüştür. Alaaddin Keykubat ve Vezir Sahip Ata tarafından büyük bir kaplıca binası hamam inşaa edilmiştir. Bundan dolayı “Kaplıca Şehri” olarak tanınmıştır. Selçuklu Veziri Sadettin Köpek’in türbesi ilçede bulunmaktadır Ilgın Kaplıcası Ilgın kaplıcaları çok eski zamandan beri tanınmıştır. Romalılar ve daha sonra da Bizanslılar zamanında kaynaklar üzerinde hamamlar yapılmış olduğu gibi Selçuklular zamanında baş şehir Konya’nın değerli bir su şifa kaynağı olmuştur. Selçuklu Sultanları’ndan Alaaddin Keykubat harap olan Bizans hamamları yerine 1236 yılında ilk Türk hamamını Ilgın’da yaptırmıştır. Sonradan bu hamam Selçuklu Sultanları’ndan 2. Kıyaseddin Keyhüsrev zamanında çok hayırlı hizmetlerde bulunan Selçuklu vezirleri Sahipataoğullarından Hüseyinoğlu Ali tarafından tamir edilmiştir. Daha sonra 1267 yılında Selçuklu veziri Sahipata Fahrettin Ali tarafından yeniden inşa edilmiştir. Mimarı Taluya Kelu’ dur. Böylece Ilgın kaplıcalarının şimdiki ayakta duran eski eserler bölümü tamamlanmıştır. Ilgın Kaplıcaları Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında halkın şifa bulduğu yerdir. Gönüller Sultanı Hz. Mevlana’nın kaplıcalarda banyo aldığı, Mesnevisi’nin büyük bir kısmını burada yazdığı söylenir. Meşhur Seyyahımız Evliya Çelebi de çok etkilendiği kaplıcalardan seyahatnamesinde bahsetmeden geçememiştir. Kaplıcalar bir hamam değil şifa gücüne sahip yeraltı su kaynağıdır. Esas faktörlerin başında ihtiva ettikleri madenler, minareller, anyon ve katyonlar ile bilhassa radyo aktivite denilen ışın gücüdür. Bu nedenledir ki Ilgın Kaplıcalarının bir çok hastalığı İç-dış tedavi ettiği bilinen bir gerçektir. Renksiz ve kokusuz tabii lezzetinde kaplıca suyu 42 derece olup felç, siyatik, trahom, göz ağrıları, cilt hastalıkları, sinir ve yorgunluklar, kadın hastalıkları, romatizma, içilmek suretiyle böbrek taşlarının düşürülmesi vb. çok faydalıdır. Ilgın kaplıcaları Ilgın Belediyesince işletilmekte olup, 526 yatak kapasitelidir. Ilgın, tarihî eserler açısından oldukça zengin ilçelerimizdendir. Bu eserlerden; Saadettin İsa Kümbeti 1826, Dediği Mahmut Sultan Mescidi ve 1. Kılınç Arslan Camii, Selçuklu döneminde inşa edilmişlerdir. Karamanoğulları beyliği devrinde Pir Hüseyin Bey Camii Ulu Camii yapılırken, Osmanlı Devrine ait eserler ise şunlardır Lala Mustafa Paşa Camii Kurşunlu Camii, Kervansaray, Handev-i Kandevi Türbesi. Cihanbeyli CİHANBEYLİ Yüzölçümü km2 Nüfusu İlçe merkezi Köyler Rakım 980 m. Cihanbeyli’nin tarihi gelişimi Konya Tarihi ile eş değerdir. Konya’yı Cihanbeyli’den ayıran doğal sınırlar yoktur. Cihanbeyli’nin ilk adı Esbikeşan’dır. Daha sonraları “İnevi” adını almış ve uzun yıllar İnevi adını taşımıştır. Esbikeşan İlçesi ilçelikten bucaklığa, bucaklıktan ilçeliğe çok kez yer değiştirmiştir. Böğrüdelik Köyüne Cambegli Aşireti yerleşir. Böğrüdelik 1928 yılında ilçe merkezi olur. Cihanbeyli de “Mürseli Efendi” Nahiyesi adını alarak bu ilçeye bağlanır. 1929 yılında Böğrüdelik’ten ilçelik kaldırılır, Mürseli Efendi Bucağı ilçe olur. Böğrüdelik’te bulunan Cambeyli Aşiretinin adına uygun olarak Mürseli Efendi adı Cihanbeyli’ye dönüştürülür. Cihanbeyli, İç Anadolu Bölgesinin orta kısımlarına düşer. Bağlı olduğu Konya İlinin 100 km. kuzeyinde, Tuz Gölünün batısındadır. Cihanbeyli kuzeye doğru uzanan Konya Ovasının devamı gibidir. İlçenin bulunduğu kesimler geniş yayla özelliği gösterir. Ova-yayla özellikleri Ankara’ya doğru Kulu İlçesi komşusunu da alarak sürer. Önemli tepesi, güneyde bulunan Bozdağ’dır. Yüksekliği 1150 m’yi bulur. Cihanbeyli’nin doğusunda Tuz gölü ve Aksaray İli, batısında Sarayönü ve Yunak İlçeleri, güneyinde Altınekin İlçesi, kuzeyinde Kulu İlçesi ile Haymana İlçeleri vardır. Yörenin tek akarsuyu İnsuyu Çayıdır. Tersishan Tersakan, Süt Gölü, Acı Göl ve Adil Göl, başlıca gölleridir. Doğanhisar DOĞANHİSAR Yüzölçümü 428 km2 Nüfusu İlçe merkezi Köyler Rakım m. Doğanhisar 500 yıllarında Metyos Meteos adıyla kurulmuştur. 395 yılında Bizans İmparatorluğunun eline geçmiş, 704-708 yıllarında Emevi ve Abbasi ordularının taarruzlarına uğramıştır. Bu savaşlarda şehit olan Seyit Ahmet’in mezarı şehrin Kızılışık Mevkiinde bulunmaktadır. 1071 Malazgirt Savaşını müteakip Selçukluların batıya yayılışları sırasında 1100 yılında Doğanhisar Türk hakimiyetine geçmiştir. Şehrin adı Selçukluların arması olan doğan kuşuna izafeten “Doğankalesi” olarak değişmiştir. Daha sonra Doğanhisar adını almıştır. Doğanhisar 1298 tarihinde Karamanoğulları idaresine geçmiş, Fatih Sultan Mehmet devrinde 1473 yılında Karamanoğulları saltanatına son verilerek Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır. Cumhuriyetten sonra 1957 yılında da ilçe merkezi olmuştur. İlçe merkezi Sultan Dağlarının kuzey doğuya bakan eteklerinde kurulmuştur. Konya’nın 122 km. batısında bulunmaktadır. İlçemiz doğuda Ilgın İlçesine, güneyde Hüyük İlçesine, batıda Isparta İli, kuzey batıda Akşehir ilçesi ile kuzeyde Ilgın Argıthanı Kasabasına komşudur. Altınekin ALTINEKİN Yüzölçümü 1106 km2 Nüfusu İlçe merkezi Köyler Rakım 970 m Altınekin İlçesinin tarihi oldukça eski devirlere dayanmaktadır. İlçe Selçuklular zamanında önemli bir ticaret merkezi idi. Fakat arazinin kıraç oluşu gelişmiş olan ticaretini göçlerin başlaması nedeniyle yavaş yavaş söndürdü. Cumhuriyet Döneminde genelde tüm kamu kuruluşlarıyla birlikte gelişmiş bir yerleşim merkezi iken, bu kurumlar daha sonra başka bir yere taşınmasıyla birlikte küçük bir nahiye halini almıştır. Altınekin Kasaba iken, 4 Temmuz 1988 gün ve 19507 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 3292 Sayılı Kanunla ilçe olmuştur. Akşehir Tarih boyunca hep önemli bir yerleşim, ticaret, kültür merkezi olan Akşehir’e ait ilk arkeolojik bulgular Neolitik Dönem’e kadar uzanıyor. Etiler zamanında Akşehir’in adı Thymbrion’ dur. Zamanla Frikya egemenliğine daha sonra Anadolu da egemenlik kuran Lidyalılar’ın yönetiminde kalan Akşehir’in önemi daha da arttı. “Krallar Yolu” Akşehir’den Helenistik dönemde Phrygia tiranı Philomelos tarafından kuruldu. İlk yerleşim alanı bugünkü kentin kuzey-batısında, sultan dağının kuzey yamaçlarındaydı. Kent roma döneminde Philomelium Bal Sevenler adını aldı. Müslüman Araplar birçok kez yağmaladıkları kente Belde-i Beyza Beyaz Şehir adını verdiler. Malazgirt Savaşı’nın ardından başlayan Anadolu’ nun türkleşmesi sonucunda Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından alınan kentin bundan sonra adı ve kaderi değişir. Nehçet-ül menazil’de buraya gelen hükümdarlardan birinin çiçek açmış ağaçlardan esinlenerek”Akşehir” dediği rivayet edilmektedir. Akşehir’in günümüzde sahip olduğu eserlerin pek çoğu Selçuklular zamanında yapılmıştır. Bu dönemde kent zenginleşir ve gelişir. Horasan illerinden Seyyid Mahmud Hayrani, Nimetullah Nahçevani gibi din bilginleri Akşehir’e göç ederek bu toprakların manevi dokusunun değişmesine katkıda bulunurlar. Selçuklu devleti’nin çökmesiyle önce Eşrefoğulları, sonra da yüz yılHamitoğulları yönetir. Kenti beyliklerden günümüze sadece Marif köyündekiŞeyh Hasan Türbesi ile mezar taşları ulaşır. Akşehir 1381 yılında Murat Hüdavendigar’a satılır. Yıldırım Beyazıt 1402 yılında Timur’a yenilince,Ferruhşah Mescidi’nin cenazelik bölümüne hapsedilir ve burada intihar eder. Timur’un zulmünden bunalan halk, Nasreddin Hoca’yı dirilterek doymak bilmeyen fillerden kurtulmanın çaresini arar. Fetret döneminde kısa bir süreKaramanoğulları eline geçen Akşehir, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1467 yılında fethedilir ve cumhuriyete kadar sürecek olan kesintisiz Osmanlı Hakimiyeti başlar. 15. Yüzyılın sonlarına doğru çeşitli etnik ve dinsel kökenden gelen kavimlerin barış ve kardeşlik içerisinde bir arada yaşadığı günler başlar. Sevr Antlaşması ile, Akşehir İtalyanlar tarafından işgal edilir. İtalyanlar hıristiyan mahallelerindeki evlere yerleşirler. Ancak işgal günleri uzun sürmez. Çınaraltı Mescidi avlusundaki çınarın üstünde yuvalanan leyleğe ateş eden İtalyanların silah seslerini duyan halk sokağa fırlar. Bunu bir ayaklanma sanan işgal kuvvetleri toparlandıkları gibi şehri terk ederler. Ancak Anadolu’nun topyekûn kurtuluşu bu kadar kolay olmayacaktır. Mustafa Kemal kumandasındaki ordu, Kurtuluş Savaşı’nı, halkla birlikte büyük sıkıntılar içinde sürdürecektir. Sakarya Meydan Muhabereresi’nden sonra 18 Kasım 1921’de Garp Cephesi Karargahı Akşehir’e nakledilir. 24 ağustos 1922’ye kadar sürecek olan dokuz ay on günlük sürede taarruz hazırlıkları Akşehir’den yönetilir, planlar burada yapılır. Akşehir ve köylerine birlikler yerleştirilir. Kumandan İsmet İnönü Paşa TBMM’ den ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ dan aldığı emirlerle “Büyük Taarruz” un hazırlıklarını 9 ay boyunca Akşehir’ de yapar. Akşehir, bir anlamda sinesinde Büyük Taarruz’u doğuma hazırlar. Garp cephesi komutanı Mirlavi İsmet Bey bu sürede sürekli Akşehir’de kalır. Mustafa Kemal Paşa’da hazırlıkları kontrol etmek için defalarca Karargaha gelir. 1922 yılının 28 Temmuz günü bir futbol turnuvası bahane edilerek bütün ordu komutanları Akşehir’de buluşur ve son hazırlıklar gözden geçirilir. Nihayet ağustos sonunda taarruza karar verilir. 24 Ağustos 1922 günü sabahı ordu harekete hazırdır. Namaz kılınır, Nasreddin Hoca’nın Türbesi ziyaret edilir. Mustafa Kemal’ in askerleri Akşehirlilerin alkış ve dualarıyla cepheye uğurlanır. Ünlü yazarımız, hemşerimiz Merhum Tarık Buğra, Küçük Ağa romanında işte o günlerin Akşehir’ini anlatmıştır. 24 Ağustos her yıl Akşehir Onur Günüolarak coşkuyla kutlanır. O umut yüklü mücadele günlerinin anısına Garp Cephesi Karargah Binası bugün aynı isimle Müze olarak hizmet vermektedir. Sarayönü Yüzölçümü 1088 km2 Nüfusu İlçe Merkezi Köyler Rakım 1055 m. Sarayönü yerleşim alanında bulunan 4000 yıl kadar önce Hititler’in yaşadıkları bilinmektedir. Daha sonraları Frigyalıların ve Bizanslıların eline geçti. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında tamamen “Türk Yurdu” oldu. Kuruluş hakkındaki tarihi bilgilere göre Sarayönü’nün güney batısında bulunan Saiteli ile güneyindeki Ladik Dağlarının eteğinde kurulmuş olan Bozok Öziçi ili adı ile bilinen iki kasaba halkının; oturdukları yerler Haçlı ordusunun geçiş yolu üzerinde olmasından bu ordunun yağmasından kurtulmak istediler. Bu sebeble inlerin bulunduğu, bugünkü Yukarı Mahalle denilen yere göç ettiler. İşte bu yüzden kasabalarından göç edip inlere yerleşenler Sarayönü’nün kuruluşunda öncü olmuşlardır. Tolabası adı ile anılan bu inlerin o zamanlar hem sığınak hem de mesken olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. İlçenin ismi bu inlere bağlanır. Büyüklüğü, konforu ve kullanışlı olması bakımından saraya benzetilen bu inlerden dolayı buraya SARAYİNİ denmiştir. Bu isim zamanla “Sarayönü” biçiminde kullanılır olmuştur. Kuzeyinde Cihanbeyli, batı’dan Kadınhanı, doğudan Selçuklu, güneyden Ladik Dağları ile sınırlıdır. Bölgemizde yüzey şekilleri bakımından bir sadelik göze çarpar. İlçe toprakları Cihanbeyli platosunun güney uzantısındaki düzlükler üzerinde bulunmaktadır. İlçemiz güneyden Sultan Dağları ve Ladik Dağları ile çevrilmiştir. Ladik tipi halıcılık başta Ladik Kasabası olmak üzere Sarayönü merkez ve diğer köylerde el tezgahları vasıtasıyla halkın önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır. Derebucak DEREBUCAK Yüzölçümü 483 km2 Nüfusu İlçe merkezi Köyler Rakım 1235 m. İlçenin kuruluşu 1200-1300 yılları arasına kadar uzanmaktadır. Önceleri Antalya ile Akseki ilçesine bağlanmış, 1900 yılında Akseki’den ayrılarak Seydişehir’e bağlanmış. 1967 yılında belediye teşkilatı kurularak Beyşehir’e bağlı hale getirilmiştir. 1987 yılında kabul edilen “103 ilçe Kurulması Hakkında Kanun” ile ilçe olmuş Ağustos 1998 de fiilen ilçelik hüviyetini kazanmıştır. Konya İl merkezinin 140 km. batısında yer alan Derebucak; Toros Dağları’nın keşfedilmeyi bekleyen yayla, tepe ve mağaraları ile Konya’nın şirin ilçeleri arasında yer almaktadır. 4 kasaba ve 4 köyü bulunan Derebucak’ta halkın geçim kaynağını halıcılık, av tüfeği imalatı ve hayvancılık oluştururken 1968 yılında itibaren yurt dışına işçi olarak gidişler başlamıştır. Avrupa ülkelerine yapılan işçi göçü sonucu kooperatifçilik yaygınlaştırılmıştır. Günümüzde hektar alanda tarım yapılabilmekte, bunun da dönümlük bölümü sulanabilir arazi oluşturmaktadır. Patates, domates, fasulye, mısır, soğan, nohut, buğday, arpa tarımı yapılan Derebucak’ta her hangi bir sanayi tesisi bulunmamaktadır. Mağaralarıyla dikkatleri üzerine çeken Derebucak merkezinde Balat Mağarası ile Çamlık Kasabasındaki Suludere ve Körikini Mağaraları ilginç merkezler arasında sayılabilir. Taşpınar Köyünde bulunan Hitit kabartması bölgedeki yerleşimin Hitit dönemine kadar uzandığını doğrulamaktadır. Hadim HADİM TARİHİ Hadim’ in bulunduğu bölge; 2 yy. kadar Selçukluların elinde kalmıştır. Daha sonra Karamanoğulları’nın eline geçmiştir. 1465 de Fatih Sultan Mehmet, Karamanoğulları Beyliği’ ni ortadan kaldırdıktan sonra bu bölge Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine girmiştir. Hadim, Ebu Said Muhammed Hadimi dönemine kadar küçük bir köy olarak kalmıştır. Ancak Hadimi ile birlikte büyümeye ve ünü Osmanlı ülkesine yayılmaya başlamıştır. Hadimi zamanında Hadim, bölgenin ilim ve irfan merkezlerinden biri olmuştur. Osmanlı kaynaklarında Hadim’den bahsedilirken Hadim’in, İstanbul, Bursa, Konya, Kayseri gibi büyük ulema yetiştiren beldeler arasında sayılması ilçenin o dönemdeki önemini göstermektedir. Hadim daha sonraki tarihlerde yapılan idari taksimatta birkaç kez kaza ve nahiye merkezi olmuştur. 1901 yılında bucak olarak Karaman’a bağlanan Hadim, 30 Mayıs 1926 yılından sonra ilçe merkezi olmuştur. Halen Konya iline bağlı ilçe konumundadır. Hadim; sözlük anlamı itibariyle Hizmet eden, hizmet edici, yarayan ve yarar anlamlarına gelmektedir. Bitki Örtüsü ve Coğrafi Yapısı Hadim ilçesinde karasal iklimin tipik bitki örtüsü olan bozkır bitki örtüsüne ait alt floralar görülmektedir. Ayrıca bölge de ardıç, meşe ve çamdan oluşan ormanlık alanlara da rastlanılmaktadır. Bütün bunların yanı sıra Hadim ilçesinin Alanya ilçesi ili sınırında olan Gevne bölgesinde Geyi dağları olarak da bilinen 2588 metre yüksekliğindeki Aktepe bulunmaktadır. Coğrafi yapı olarak Akdeniz kıyı şeridi ve Konya ovasına sınır olan Toros Sıra dağlarının doğu bölgesinde Taşeli platolarının tepeleri arasında dar vadiler üzerine kurulmuş bir Konya ilçesidir. Hadim-Konya arası 128 kilometredir. İl ile ilçe arasındaki ulaşım Hadim Belediyesi tarafından düzenlenen otobüs seferleri ile sağlanmaktadır. Bu seferler, Hadim’den Konya’ya sabah-akşam olmak üzere 2 otobüs, aynı şekilde Konya’dan Hadim’e 2 otobüs olmak üzere toplam 4 otobüs ile sağlanmaktadır. İlçede başka taşımacılık yapan ve çeşitli saatlerde Konya il merkezine gidip gelen firmalar da bulunmaktadır. Bunun yanında Taşkent, Ermenek gibi ilçelerden Konya’ya gidip gelen araçlar Hadim içerisinden geçtikleri için bu araçlar da ulaşımda kullanılmaktadır. İlçe ile kasabaları arasında ilçeden hareket eden ulaşım aracı bulunmamaktadır. Ancak buradaki ulaşımı kasabalar günlük seferlerle sağlamaktadır. İlçeden Taşkent, Sarıveliler, Ermenek, Bozkır, Seydişehir ve Beyşehir gibi ilçelere yol güzergahı mevcut olup yol yaz-kış kullanılmaktadır. Ayrıca Hadim, Mersin’e 350 km. uzaklıkta olup buradan da özel araçlarla ulaşım sağlanmaktadır. Yine önemli bir yol güzergahı vardır ki bu da Hadime 90 KM olan Alanya’dır. İç Anadolu’yu Akdeniz’e bağlayan en yakın yol olan ve bir çok doğal güzelliği olan bu yol güzergahı daha çok yaz aylarında kullanılmaktadır. Ebu Said Mehmet Hadimi Hazretleri 1701 yılında Konya’nın Hadim ilçesinde
Beyşehir’in eski evlerindendir. Macaroğlu İbrahim evi veya Soğancılar evi olarak da bilinen ev, Hacı Hamam Mahallesi Kâşif Sokakta yer almaktadır. XIX. yüzyıl sonlarında moloz taştan üç katlı olarak yapılan ev iç sofalı planlıdır. Duvarlar hatıllı ve harçlı olarak yapılmıştır. Üst örtü kırma çatılı olup çatı kiremit kaplıdır. Evin güneyinde zemin katı ile irtibatlı ve aynı zamanda sokağa irtibatı olan küçük bir bahçesi vardır. Bahçe girişi tali giriş olarak kullanılmıştır. Güney cephesindeki cümle kapısından girildiğinde, zemin katın taşlık kısmına geçilmektedir. Bu cephede ayrıca büyük ahıra açılan bir kapı daha bulunur. Zemin katın kuzey batı köşe odası iki kat yüksekliğindeki samanlıktır Zemin katın diğer odası da ahır olarak kullanılmaktadır. Taşlıktaki ahşap bir merdiven ile ara katın sofa kısmına çıkılmaktadır. Bu evde ara kat düzenlemesi biraz farklılık göstermektedir. Ara kat iç sofanın yarısı ile doğu bölümü kapsar. Bu bölüme giriş ise güneydoğu köşe odanın içinden sağlanmıştır. İç sofanın güney ucundaki çıkmanın altında kalan bölüm ara katın helâ ve lavabo kısmını ihtiva etmektedir. Ara kat az sayıda pencereleri ile kışlık kat olarak kullanılmıştır. Ara kattan iç sofanın ortasındaki bir merdiven ile birinci katın iç sofasına çıkılmaktadır. Birinci kat plan ve süslemesi ile evin esas yaşama katıdır. Birinci kat planı iç sofanın doğu ve batısında yer alan dört odadan meydana gelmiştir. İç sofanın kuzey ucundaki kafesli çıkmanın iç kısmı bir seki şeklinde hafif yüksek bir zemin ile sofadan kısmen ayrılmıştır. Sofanın güney ucunda ise bağdadi duvarla bölünmüş küçük bir mekân elde edilmiştir. Bu mekânın önündeki bir merdiven çatıdaki köşk oda katına geçit vermektedir. Sofa içinde sofanın bir ucunun bağdadi duvarlarla bölünmesiyle yeni mekânlar elde etme ihtiyacı Konya evlerinde de görülür. Birinci katın kuzeye bakan odaları çiçeklikli yüklükleri ve çıtalı tavan kaplamaları özenle yapılmıştır Esas yaşama katı olan birinci katın güneyindeki odalardan güneybatı köşe odada büyük bir ocak yer almaktadır. Muhtemelen bu oda evin mutfak odasıdır. Birinci katın güney odalarında da çiçeklikli yüklükler bulunmaktadır. Ağmazlar evinde süsleme unsurları yok denecek kadar azdır. Kafesli çıkmalar diğer bölge evlerindeki gibi süslemeli değildir. Sadece kuzeydeki çıkmanın ajurlu kafeslerinin hotozlarında stilize bitkisel motifler dikkati çeker. Süsleme daha çok iç mimarinin tavan, yüklük ve kapı kanatlarında yoğunlaşmıştır. Çatıdaki kafesli çıkmaların üzeri köşk odalı olarak düzenlenmiştir. Ancak çatı kapalı olduğu için içerisine girilememiştir. Birinci katın kuzey cephesinin doğusundaki oda tavanında baklava dilimi biçiminde geometrik kompozisyonda bir göbek yapılmıştır. Bu göbeğin içi ince çıtalarla kareli taksimatla doldurulmuştur. Tavanın diğer yüzeyi ise alttan çakmalı düz tavan şeklindedir. Kuzeybatı köşe odanın tavanında ise düz alttan çakmalı tavan yüzeyine sekiz kollu bir yıldız göbek işlenmiştir. Diğer odalar ile sofalar ise düz, alttan çakmalı çıtalı tavanlıdır. Süsleme unsurları yüklük ve çiçekliklerde biraz daha fazladır. Daha çok yarım yuvarlak kemerli niş şeklindeki çiçekliklerin yerine burada dikdörtgen formlu bir düzenleme vardır. Çiçekliklerinin üzerinde yatay dikdörtgen bir alınlık bulunur. Bu alınlığın üzerinde ajurlanmış iki sıra salbek motifi bulunur. Salbeklerin zeminlerine mavi ve yeşil renkteki kadife kumaşlar yerleştirilmiştir. Bu uygulama bölge evleri içinde Beyşehir çevresinde bir gelenek hâlindedir. Çiçekliğin çerçevesinde bitkisel ve geometrik süsleme silmeler bulunur. İnce yivler şeklinde devam eden stilize bordürler arasına yerleştirilen ve sekiz kollu mini yıldız göbekleri bölge evlerinde sıkça gördüğümüz tavan göbeklerini hatırlatmaktadır. Kapı kanatları ile diğer yüklük ve dolap yüzeylerinde sade yüzeysel oymalı süsler yapılmıştır. Süslemesini ağırlıklı olarak ahşap yüzeylerde toplayan evde alçı ve kalem işi türünden süslemeye rastlanmaz. İç sofalı planı ve zengin ahşap süsleme programıyla Ağmazlar evi Beyşehir ve yakın çevresindeki diğer evler gibi geleneksel özellikler taşımaktadır. Hacı Akif Evi Ev, XIX. yüzyılda adını aldığı Hacı Akif Mahallesi, Özdilek Caddesi 7. Sokak Nu. 30’da eğimli bir arsa üzerinde düzgün moloz taşlardan iç sofalı, harçlı duvar tekniğinde iki katlı olarak inşa edilmiştir. Üst örtüsü kırma çatı olup modern kiremitlerle kaplanmıştır. İç sofalı bir planı olup planında bazı yeni değişiklikler yapılmıştır. Evin orijinal girişi kuzey cephesindendir. Zemin kata girildiğinde kuzey-güney yönünde uzanan bir taşlık ve onun iki yanında sıralanan ikişerden dört oda yer almaktadır. Odalar arasında depo ve kiler olarak kullanılan küçük mekânlar ile merdiven açıklığı bulunmaktadır. Zemin kat odalarından güneydeki odalarda, oda içine açılan ve birer kapısı olan küçük mekânlar bulunur. Bu mekânlar gusülhane olarak kullanılmış olabilir. Kuzeydeki odalarda ise bu mekânlar kapaklı yüklükler şeklindedir. Oda tavanları sade, süslemesiz, düz ahşap tavanlardır. Oldukça fazla değişikliğe uğramış birinci katın iç sofasında oval formlu bağdadi bir tekne tavan vardır. Tekne tavanın dışında kalan kısımlar ise düz, alttan çakmalı tavan kaplaması biçimindedir. Ortadaki oval göbek zemini çıtalarla taksimatlanmıştır. Göbeğin bulunduğu kısım bir bordür şeklinde altın yaldız ve yeşil renkteki kalem işi süslemeler ile sınırlandırılmıştır. Tekne tavanın kavisli geçiş yüzeylerine vazo içinde çiçekler ve barok tarzda yapılmış bitkisel süslemeler yapılmıştır. Kuzeybatı odanın oval tavanının ortasında eğri kesim tekniğinde yapılmış hatayili göbek ve ortasında narçiçeği gibi püskül vardır. Bu göbekte kırmızı kumaş zemin üzerine tutturulmuştur. Bu uygulama Türk evinde XIX. yüzyıldan sonra sıklıkla görülen bir uygulamadır. Hacı Akif evinde başoda kuzeydoğu köşesindeki oda olup tavanı “S” kıvrımlarıyla oluşturulan çıtalı tavan kaplaması şeklindedir. Ortasında sarı renkle boyanmış dallar ve yeşil yapraklar arasındaki pembe güllerin çevirdiği fırfırlı bir tavan göbeği yer almaktadır. Marul göbek olarak ta bilinen bu göbeğin örneklerini Konya evlerinde de görmekteyiz. Ayrıca evin sofa ve başodasında ahşaptan yapılmış çiçeklik örnekleri görmekteyiz. Bu gelenek de hem Türk evinde hem de bölge evlerinde yaygındır. Hacı Akif evi uygulanan planı ve kalem işi süslemesiyle XIX. yüzyıl başlarında inşa edilmiş ve ayakta kalabilmiş nadir örneklerden birisidir.
Skip to contentTürkiye AkdenizDoğu AnadoluEgeGüney Doğu Anadoluİç AnadoluKaradenizMarmaraYurt Dışı Avrupa AlmanyaAndorraAvusturyaBelçikaÇekyaFinlandiyaFransaGallerHollandaİngiltereİrlandaİskoçyaİspanyaİsviçreİtalyaMacaristanMaltaMonakoPolonyaPortekizRusyaUkraynaVatikanBalkanlar ArnavutlukBosna-HersekBulgaristanHırvatistanKaradağMakedonyaRomanyaSırbistanSlovakyaSlovenyaYunanistanBaltık EstonyaLetonyaLitvanyaKafkaslar ErmenistanGürcistanUzak Doğu BruneiEndonezyaFilipinlerHindistanKamboçyaLaosMaldivlerMyanmarSingapurTaylandTayvanVietnamOrta Asya KazakistanKırgızistanÖzbekistanOrta Doğu BAEFilistinİranİsrailKatarKıbrıs CumhuriyetiKKTCLübnanMısırÜrdünAfrika FasGüney AfrikaKenyaNamibyaSeyşellerTanzanyaUgandaKuzey Amerika ABDKanadaMeksikaKarayipler BahamalarCayman AdalarıCuraçaoDominik CumhuriyetiJamaikaKübaSaint MartinOrta Amerika HondurasKosta RikaGüney Amerika PeruDalış RehberiOtel RehberiSeyahat İpuçlarıHakkımdaBasında Kitaplarım – Denizaşırı YalnızlıkKitaplarım – Kalbimdeki Uzak DoğuTVRadyoDergi ve GazeteGezi BloglarıİletişimTürkiye AkdenizDoğu AnadoluEgeGüney Doğu Anadoluİç AnadoluKaradenizMarmaraYurt Dışı Avrupa AlmanyaAndorraAvusturyaBelçikaÇekyaFinlandiyaFransaGallerHollandaİngiltereİrlandaİskoçyaİspanyaİsviçreİtalyaMacaristanMaltaMonakoPolonyaPortekizRusyaUkraynaVatikanBalkanlar ArnavutlukBosna-HersekBulgaristanHırvatistanKaradağMakedonyaRomanyaSırbistanSlovakyaSlovenyaYunanistanBaltık EstonyaLetonyaLitvanyaKafkaslar ErmenistanGürcistanUzak Doğu BruneiEndonezyaFilipinlerHindistanKamboçyaLaosMaldivlerMyanmarSingapurTaylandTayvanVietnamOrta Asya KazakistanKırgızistanÖzbekistanOrta Doğu BAEFilistinİranİsrailKatarKıbrıs CumhuriyetiKKTCLübnanMısırÜrdünAfrika FasGüney AfrikaKenyaNamibyaSeyşellerTanzanyaUgandaKuzey Amerika ABDKanadaMeksikaKarayipler BahamalarCayman AdalarıCuraçaoDominik CumhuriyetiJamaikaKübaSaint MartinOrta Amerika HondurasKosta RikaGüney Amerika PeruDalış RehberiOtel RehberiSeyahat İpuçlarıHakkımdaBasında Kitaplarım – Denizaşırı YalnızlıkKitaplarım – Kalbimdeki Uzak DoğuTVRadyoDergi ve GazeteGezi BloglarıİletişimKonya – Mevlâna Felsefesi Merkezi Konya – Mevlâna Felsefesi MerkeziKonya denince aklıma Prehistorik döneme uzanan tarihi, UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan Çatalhöyük Neolitik Alanı, Hitit uygarlığına ev sahipliği yapması, Selçuklu devletine başkentlik yapmış olması geliyor elbet ama Mevlâna ve felsefesinin burada doğmuş olması da benim için fazlasıyla önemli. Boşuna değil, UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras listesinde bulunan Mevlevî Sema Töreni, özellikle Şeb-i Arus törenleri sırasında binlerce kişiyle dolup taşıyor. O zaman hep birlikte Konya’nın hem tarihi yerlerini gezip hem soyut değerlerini hissedelim mi? Zaten dememişler mi, Gez dünyayı, gör Konya’yı, diye?BedestenKonya’nın tarihteki adı İconium, “Kutsal İkon Ülkesi” anlamına geliyor. Konya ve çevresinde yerleşik düzen Prehistorik tarih öncesi Çağ’dan başlamış. Hitit egemenliğinden sonra şehir Frig, Konya Kavania, Lidya ve Büyük İskender’in istilasına uğramış. 1071 Malazgirt Meydan Savaşı’nda Anadolu’nun büyük kısmıyla birlikte Konya, Selçuklular tarafından Bizanslılar’ın elinden alınmış. 1076-1080 ve 1097-1277 yılları arasında Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapmış. Konya Selçuklu Başkenti, UNESCO Dünya Mirası Geçici listesinde MüzesiKonya’nın çinicilik ve halıcılık ile de ünlü olduğunu biliyor musunuz? Bursa ve Kütahya ağırlıklı olarak Osmanlı desenleri ile çinicilik konusunda uzmanlaşırken Konya çinilerinde Selçuklu desenleri dikkat ÇiniMevlâna Celaleddin-i Rumî kimdir?Madem Mevlâna dedik, onu anmaya en önemli sözlerinden biriyle başlayalımGel, gel Ne olursan ol, gel İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol, gel Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…Mevlâna doğru yoldan ayrılanları gafletten uyandırmış, inancın kudretini hatırlatmış ve aklın önemini sürekli vurgulamış bir alim. Biraz daha yakından tanıyalım mı Mevlâna’yı?Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugünkü Afganistan sınırları içinde bulunan Belh şehrinde doğmuş. Babası Bilginlerin Sultanı unvanını alan Bahaeddin Veled’miş. Moğol istilası nedeniyle ailece Belh’ten ayrılıp Bağdat üzerinden Kabe’ye gelmişler, burada Hac görevini yapmışlar. Sonra da Karaman’a gelerek bir medreseye yerleşmişler. Karaman’da 7 yıl yaşamışlar. Mevlâna bu süre içinde Gevher Hatun’la evlenip 2 çocuk babası olmuş. Gevher Hatun ölünce Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yapmış. Ondan da 2 çocuğu Celaleddin-i Rumî KaynakWikipedia Por Chyah – Trabayu propiu, CC0, Devleti o yıllarda en parlak dönemini yaşıyormuş, başkenti Konya imiş. Sultan Alaaddin Keykubat, Mevlâna’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’in ilim adamları ve sanatkârlarla dolu olan Konya’ya yerleşmesini istemiş. Altunaba İplikçi Medresesi’ne yerleşen Sultanü’l-Ulema bir alim olarak bu medresede vaazlar vermeye ölünce müritleri oğlu Mevlâna’nın etrafında toplanmış. İplikçi Medresesi böylece Mevlâna’nın vaazlarını dinlemeye gelenlerle dolup İplikçi MedresesiŞems-i Tebrizi kimdir?Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizi ile karşılaşmış. Şems’te “mutlak kemalin varlığını”, cemalinde de “Tanrıların nurlarını” görmüş. Ancak Şems aniden ölünce Mevlana uzun yıllar inzivaya çekilmiş. Daha sonra da tasavvufi fikir ve düşüncelerini anlattığı Mesnevi gibi eşsiz eserlerini dünya edebiyatına hediye etmiş. Hayatını “Hamdım, piştim, yandım” olarak niteleyen Mevlâna’yı yakan kişi de Şems’ sonra mezarımızı yerde aramayınız Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedirdiyen Mevlâna’nın ölüm günü 17 Aralık’tır. Bu ölüm günü Konya’da Şeb-i Arus yani düğün gecesi olarak kutlanır. Sema gösterileriyle taçlandırılan törenler her yıl gösterileri izlemeye gelen binlerce kişiyle dolup taşar. Ne de olsa onun ölüm gününde ağlamak yakışık almaz, düğün gününde gama kedere yer Sema Töreni Allah’a ulaşma yolunun derecelerini sembolize eden, içinde dini öğe ve temalar barındıran ve bu hâliyle ayrıntılı kural ve niteliklere sahip tasavvufî bir tören. Mevlevîliğe özel bu seremoni, Mevlâna Celaleddin-i Rumî zamanında belli bir kurala bağlı kalmaksızın yapılırken Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi zamanından başlayarak disiplinli bir şekilde icra edilmiş. Bu kurallar Pir Adil Çelebi zamanına kadar geliştirilmiş ve son şeklini alarak günümüze kadar gelmiş. Tören birbiriyle bütünlük içinde farklı tasavvufî anlamlar içeren naat, ney taksimi, peşrev, Devr-i Veledî ve 4 selâm bölümünden oluşuyor. Mevlevî müziği ile icra ediliyor. Mevlevî Sema Törenleri, UNESCO somut olmayan kültürel mirası listesinde yer Sema Töreni heykeliKonya gezilecek yerlerKonya gezilecek yerler listesi oldukça fazla. Şehir merkezi geniş bulvarlar, büyük meydanlar, Selçuklu mimarisi yapıları ve de Mevlâna’nın yansıttığı maneviyat ile tüm ziyaretçilerini fazlasıyla etkilemeyi başarıyor. Şehir dışına çıkınca da antik kentler ve tarihi zenginliği olan yerleşimler dikkat çekiyor. Tuz Gölü Özel Doğa Koruma Alanı Ankara-Konya-Aksaray da 2013 yılından beri UNESCO Doğal Miras listesinde Pazarı Melike Hatun ÇarşısıKonya’nın ruhunu hissedebilmek için Mevlana Kültür Merkezinde her cumartesi İRFA İrfan Medeniyeti Araştırma ve Kültür Merkezi’nde her cuma her pazar ücretsiz olarak düzenlenen Sema törenine katılmanızı MüzesiSelçuklu Sultanı tarafından Mevlâna’nın babası Sultanü’l-Ulema Bahaeddin Veled’e hediye edilen gül bahçesine 1274 yılında bir türbe, 1396 yılında da çini kaplı külah-kubbe yaptırılmış. Mevlâna’nın türbesinin bulunduğu bu yer 1927 yılında müze olarak ziyarete açılmış. Konya’da sadece bir yere gelinecekse bence burası Mevlâna Müzesi olmalı. Oldukça etkileyici bir enerjiye sahip olan müzeyi gezerken insan çok yoğun manevi duyguları MüzesiMüzede Kur’an-ı Kerim’in okunduğu Tilavet Odası, Semahane, Mescit, Mesnevi’sinin sergilendiği bölüm, dervişlerin ikametgâhı için yaptırılan Derviş hücreleri ve yemek ihtiyacının karşılandığı Matbah gibi bölümler var. Bence en etkileyici bölümse türbe Kubbe’nin tam altında Mevlâna’nın ve oğlu Sultan Veled’in mezarları var. Mezarların üzerindeki mermer sandukalar 1565’te Kanuni Sultan Süleyman tarafından MüzesiSultan Selim CamiiSultan Selim Camii, Osmanlı Sultanı II. Selim’in şehzadeliği ve Konya valiliği sırasında 1558-1587 yılları arasında – Sultan Selim CamiiYusuf Ağa Kütüphanesi1795 yılında Kethüda Yusuf Ağa tarafından yaptırılan bina hâlen oldukça önemli eserleri barındıran bir kütüphane olarak hizmet Ağa KütüphanesiŞems-i Tebrizi Türbe ve CamiiŞems Parkı’nın içinde yer alan mescidin içinde Şems-i Tebrizi’ye ait olduğuna inanılan bir türbe var. Şems’in burada öldürülüp kuyuya atıldığı söylense de bunun kesinliği ispatlanmış değil. Yine de türbe Konya’da Mevlâna Müzesi’nden sonra en çok ziyaret edilen yerlerden biri. Ben de hayranı olduğum Şems’in türbesini oldukça duygulanarak gezdiğimi Tebrizi Türbe ve CamiiKaratay Medresesi Çini Eserler MüzesiKaratay Medresesi Çini Eserler Müzesi, Selçuklu Sultanı II. İzzedd in Keykavus zamanında 1251 yılında yaptırılmış. 1955 yılında ziyarete açılan müzede Selçuklu devri, Beylikler devri ve Osmanlı dönemi çinileri sergileniyor. Anadolu Selçuklu Medreseleri Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Kırşehir, 2014 yılından beri UNESCO Geçici Miras listesinde Medresesi Çini Eserler MüzesiŞerafeddin CamiiŞerafeddin Camii 12. yüzyılda Şeyh Şerafeddin tarafından yaptırılmış. 1636 yılında yıktırılıp yeniden inşa Camiiİnce Minare MüzesiSelçuklu mimarisinin güzel bir yansıması olan İnce Minareli Medrese, Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus zamanında veziri tarafından Hadis ilmi okutulmak üzere yaptırılmış. Müzede Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler Minare MüzesiAlaaddin CamiiEn eski Selçuklu eserlerinden olan Alaaddin Camisi’nin yapımına 12. yüzyılda başlanmış, 13. yüzyılda tamamlanmış. Caminin avlusunda pek çok Selçuklu sultanının mezarı CamiiAziziye CamiiAziziye Camii, 1671-1676 yıllarında Osmanlı döneminde Damat Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. 1876’da yangında yanan cami Sultan Abdülaziz’in katkısıyla 1897 yılında tekrar inşa CamiiKapı CamiiBedesten Çarşı’sında bulunan Kapı Camii Kapu Camii, Konya kapılarının birinin etrafında yer aldığından bu ismi almış. İlk olarak 1658 yılında Mevlevi Dergâhı postnişlerinden Pir Hüseyin Çelebi tarafından Camii Kapu CamiiII. Kılıç Arslan KöşküSelçuklu Köşkü, Sultan II. Kılıçarslan 1156-1192 döneminde yapılmış, Sultan Alaaddin Keykubad tarafından onarılıp Köşkü Alaaddin Köşkü-II. Kılıçarslan KöşküSahip Ata Vakıf MüzesiSahip Ata Külliyesi, Anadolu Selçuklu Devleti vezirlerinden Sâhib Atâ Fahreddin Ali tarafından 1277 yılında mimar Keluk b. Abdullah’a yaptırılmış. Külliye yerleşim planı olarak, kuzeyde câmi, câminin mihrap duvarına bitişik inşâ edilmiş içinde Fahreddin Ali, eşi ve çocuklarının kabirleri bulunan türbe, türbenin güney duvarı bitişiğinde hânkâh, hemen yol aşırı karşısında çifte hamam yer alıyor. Külliyenin hânkâh dergâh kısmı Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından Sâhib Atâ Vakıf Müzesi olarak düzenlenerek ziyarete Ata Vakıf MüzesiArkeoloji MüzesiNeolitik, Erken Bronz, Hitit, Frig, Grek, Roma ve Bizans dönemine ait eserlerin sergilendiği Arkeoloji Müzesi 1962’de ziyarete MüzesiAtatürk Müzesi1912 yapımı ev 1928’de Konyalılar tarafından Atatürk’e hediye edilmiş. Ev, müze olarak 1964’te MüzesiEtnografya Müzesi1975 yılında açılan müzede el işlemeleri ve koleksiyonlar sergileniyor. 3 katlı müzenin bodrum katında halı-kilim, giriş katında Konya ve çevresine ait oyalar, peşkirler, bindallı kıyafetler, silahlar gibi etnografik eserler MüzesiKoyunoğlu Şehir Müzesi ve KütüphanesiMüzede Anadolu Medeniyetleri, tabiat tarihi bölümü ve sergiler var. Müze hafta sonları Konya MüzesiPanorama Konya Müzesi avlu ve iki katlı kapalı bir mekândan oluşuyor. Kapalı mekânın alt katında Mevlâna’nın hayatının canlandırıldığı resimler, giriş katında Konya’nın 13. yüzyıl sosyal yaşantısını gösteren minyatür balmumu heykeller, avluda ise Anadolu ve dünyada bulunan mevlevihanelerin minyatürleri Konya Müzesiİstiklal Harbi Şehitleri Abidesi ve Müzesiİstiklal Harbi Şehitliği Abidesi Müzesi’nde Kurtuluş Savaşı başta olmak üzere 1. Dünya Savaşı, Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekatı ve iç güvenlik sırasında vatan uğruna canını feda eden şehitlerin isimleri yer alıyor. Şehitler Abidesi’nde ayrıca tarihteki 16 Türk devletinin bayraklarının yer aldığı havuzlu yol ve Gaziler Ofisi bulunuyor. Müze bölümünde Kurtuluş Savaşı ve savaş yıllarını anlatan özel maket ve figürler Harbi Şehitleri Abidesi ve MüzesiKyoto Japon ParkıKonya ile Kyoto arasındaki kardeşlik ilişkilerini geliştirmek amacıyla m²’lik bir alana kurulan Kyoto Japon Parkı, Türkiye’nin en büyük Japon bahçesi olma özelliğine sahip. Burası peyzajı ve mimarisi ile Konya’nın en güzel tematik VadisiKelebeklerin hayat döngülerini, kamuflaj, korunma, güneşlenme ve beslenme gibi davranışlarını izleyebileceğiniz Konya Tropikal Kelebek Bahçesi, adet tropikal bitkiye ve 15 türden yaklaşık 6 bin kelebeğe ev sahipliği yapıyor. Avrupa’nın en büyük kelebek uçuş alanında gezinirken muazzam renkli kelebekleri izleyip bambaşka bir ruh hâline sürükleniyorsunuz. Burası çok popüler bir yer olduğu için sabah gelmenizde fayda var, aksi takdirde çok kalabalık Tropikal Kelebek BahçesiMeramTakkeli Dağı’nın eteklerindeki ormanlarla kaplı bir vadide bulunan Meram ilçesi, bağlarıyla ünlü. Buraya geldiğinizde Meram Çayı üzerindeki tarihi Meram Köprüsü civarında bulunan mesire yerlerinde KöprüsüÇocuklu aileler çocuklarını 80 Binde Devr-i Alem Parkı’na götürebilir. Tematik bir park olan 80 Binde Devr-i Alem Parkı; T-Rex Parkı, Pamuk Şeker Parkı ve Cihan-ı Türk Parkı olmak üzere 3 ana bölümden Binde Devr-i Alem ParkıSelçuklu KervansaraylarıDoğudan batıya, güneyden kuzeye giden ulaşım ve ticaret yolları üzerinde bulunan kervansaraylar, Selçuklu döneminde ekonominin nabzının attığı yerler olmuş. Bu hanlar arasında Obrukhan, Altınapa Han, Zazadın Han, Akbaş Han, Horozlu Han, Elikesik Han, Kuruçeşme Han, Zincirli Han sayılabilir. Selçuklu Kervansarayları Denizli-Doğubayazıt Güzergâhı, 2000 yılından beri UNESCO Geçici Miras listesinde HanıSilleKonya’nın 8 km kuzey batısındaki bir vadide yer alan Sille; tarihi ve kültürel değerleri, halıcılık & çinicilik sanatları ve de folklorik yapısıyla göz kamaştıran bir yerleşim. Bizans döneminde önemi artan Sille, Erken Hristiyanlık döneminin ilk merkezlerinden biri hâline gelmiş, İstanbul-Kudüs arasında önemli konaklama yerlerinden biri olmuş. Bir dönem Müslümanlar’ın, Ermeniler’in, Rumlar’ın birlikte barış içinde yaşadığı bir yer hâlini almış. 1923 yılındaki nüfus mübadelesinden sonra Rumlar tarafından terk edilmiş. Ancak burada yaşayan kültürler sayesinde günümüzde birçok tarihi yapıyı bir arada Antik Kenti GökyurtKilistra Antik Kenti, günümüzde Gökyurt Köyü ile iç içe bulunuyor. Tarihi Kral Yolu Via Sebaste üzerinde bulunan Kilistra Antik Kenti, yanardağ püskürmesi sonucu oluşan tüflü kayalıkları nedeniyle Kapadokya bölgesine benzerlik gösteriyor. Burada volkanik tüflere oyulan yapılar içinde yaşam sürmüş, sosyal amaçlı yapılar, dini yapılar, güvenlik ve savunma amaçlı yapılar oluşturulmuş. Yağmacı Homonad saldırıları ile Romalı Pagan ve Musevîler’in taciz ve baskılarından kaçan Lystra halkı, bu kaya oyuklarını saklanma ve savunma amacıyla Antik Kenti GökyurtÇatalhöyük Neolitik AlanıÇatalhöyük yıllık tarihi ile dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biri. Tarihi 7400 yıllarına uzanan Çatalhöyük’ün insanlığın bir aşamasının eşsiz bir tanıklığını teşkil ettiği, döneme has bir yerleşim tarzı ile toplum anlayışı ve eşitlik ideallerine dayanan bir kentsel plana sahip olduğu belirtiliyor. Yaklaşık insanı barındırmış olan bu Neolitik yerleşim, tarih öncesinde yerleşik düzene geçen, toplayıcılık ve avcılıktan kurtularak ekip biçen ve üreten yerleşmelerin en önemlilerinden birisi. Burası insanlığın avcı toplayıcılıktan ilk kent modeline geçiş aşamasını temsil ediyor. Orta Doğu ve Anadolu’da diğer Neolitik alanlar bulunmuş olmasına rağmen, Çatalhöyük Neolitik Kenti kalıntıların boyutu, yaşayan toplumun yoğunluğu, güçlü sanatsal ve kültürel gelenekler ve zaman içindeki sürekliliğin benzersiz bileşimi ile olağanüstü evrensel değer taşıyor. Çatalhöyük’ün diğer Neolitik yerleşimlerden temel farkı ise bir köy yerleşmesini aşıp kentleşme evresini yaşamış höyükten oluşan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nin daha uzun olan Doğu Höyüğü, 7400 ve 6200 yılları arasına tarihlenen 18 Neolitik yerleşim katmanından oluşuyor. Bu katmanlarda sosyal örgütlenmeyi ve yerleşik hayata geçişi simgeleyen duvar resimleri, rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal öğeler yer alıyor. Batı Höyüğü ise 6200 ve 5200 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Dönem’e ait kültürel özellikler gösteriyor. Neolitik kent UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer Eşrefoğlu CamisiBeyşehir İlçesi İçerişehir Mahallesi’nde bulunan Beyşehir Eşrefoğlu Camisi, Anadolu’daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinali. 1296-1299 yılları arasında inşa edilmiş. Anıtsal taç kapısı, eşsiz mihrap ve minberi, üstün ağaç ve çini işçiliği yönünden âdeta bir müze gibi görünüyor. Selçuklu ulu camilerinde görülen şu özelliklerin tamamını barındıran tek örnek olma özelliği taşıyor Çoğul ahşap sütunlar, tamamen ahşap bir tavan, kalem işçiliği süsleri, tamamen ahşap ve Kündekari tekniği ile yapılan minber. Eşrefoğlu Camisi, UNESCO Dünya Mirası Geçici listesinde Eşrefoğlu CamisiEflatunpınarBeyşehir ilçesinde, iki doğal su kaynağının yeryüzüne çıktığı bir alana yerleşen Eflatunpınar Hitit Su Anıtı, 1300 yıllarına tarihlendiriliyor. Akan suların merkezi havuz sistemi ile toplanarak gerektiği zaman tasarruflu bir şekilde kullanılmasını sağlayan nadir su sistemlerinden biri olarak kabul ediliyor. Kısacası tarihin ilk barajı olduğunu düşünebiliriz. Eflatunpınar bu özelliğiyle UNESCO Dünya Mirası Geçici listesinde ilçesinin İvriz mahallesine bağlı olan İvriz’de Geç Hitit Neo-Hitit dönemine ait kaya kabartmaları ve kült anıtı bulunuyor. 8. yüzyıla ait kaya kabartmasında Tuvana Kralı Warpalawas ve Fırtına Tanrısı Tarhunza betimleniyor. Luvi dilindeki hiyeroglif yazıda şu sözler yer alıyor Ben hâkim ve kahraman Tuvana Kralı Warpalawas. Sarayda bir prens iken bu asmaları diktim. Tarhunza onlara bolluk ve bereket versin. İvriz Kültürel Peyzaj Alanı, UNESCO Dünya Mirası Geçici listesinde KaynakWikipedia Klaus-Peter Simon – Yükleyenin kendi çalışması, CC BY Ne Yenir?Gelelim Konya mutfağına… Konya Mutfağı, 13. yüzyılda Selçuklu saraylarında gelişmeye başlamış, daha sonra Mevlevî adap ve erkanıyla yoğrularak günümüze kadar ulaşmış. En köklü sivil mutfak olarak kabul ediliyor. Klasik Türk Mutfağı’nın dayandığı ana köklerden birini oluşturuyor ama İstanbul’da imparatorluk ürünleriyle şekillenen Klasik Mutfak’tan ve Anadolu’da bölge ürünleriyle şekillenen Türk Halk Mutfağı’ndan da ayrı tutulması gerekiyor. En çok bilinen yemekleri arasında bamya çorbası, furun kebabı, etli ekmek, düğün pilavı, tirit ekmekKonya’yı keşfederken bana desteklerini esirgemeyip misafir eden Konya Kültür Genel Müdürü Osman Demirtaş’a, Konya Kültür Ticaret Müdürü Mehmet Kesim’e ve Konya Kültür Sanat Tarihi Uzmanı & Şehir Tanıtım Personeli Adem Çelik’e de çok teşekkür Mevlâna Celaleddin-i Rumi’ye döneyim ve yazımı onun sözleriyle noktalayımYa olduğun gibi görün Ya göründüğün gibi olBu derin felsefeyi içselleştirebilmek öyle önemli ki… Belki Mevlâna’nın enerjisi buraya geldiğinizde size bu konuda yardımcı olacaktır. Mevlâna’yı Şems’le karşılaştığı ve Mesnevi’sini kaleme aldığı yerde anmak ve dünyaya başka bir gözle bakabilmek için gelin yolunuzu Konya’ya çevirin… Yıllardır Türkiye'nin ve dünyanın her yerini keşfetmek, değişik kültürlerden insanlarla tanışmak, her şehrin, her ülkenin kendine has mutfağını tatmak için yollardayım. Gezilerimde edindiğim tecrübelerimi eksiksiz bir hâlde gezi blog sayfamdaki yazılarıma aktarıyor, hem bir gezi rehberi olmayı hem de anılarımı aktararak heyecanımı paylaşmayı hedefliyorum. Yazılarımın hepsini tutku ve samimiyetle kaleme aldım. Umarım okuyarak sizler de bana katılır, yolculuklarım sırasında yalnız olmadığımı da bana hissettirirsiniz. ❤️ Benzer İçeriklerThis site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.
İçindekilerKONYA’DA GEZİLECEK YERLER ŞEB-İ ARUS DÜĞÜN GÜNÜŞEB’İ ARUS’UN ANLAMIMEVLANA’NIN ÖLÜM TARİHİKonya oldukça zengin bir kültüre sahip. Peki, Konya’da neler yapılır? Konya’da gezilecek, görülmesi gereken yerler nereler? Konya gezi rehberi için küçük bir kılavuzu Atlas Dergisi arşivinden Aralık 2019 derledik Konya, en eski yerleşimlerden biri. İl merkezinde bugün kalabalık bir yerleşim birimi olan ve adını Anadolu Selçuklu sultanı II. Âlâeddin Keykubat’ın hatırasından alan Âlâeddin Tepesi aslında bir höyüktür. İl merkezindeki Harmancık Mahallesi’ndeki Karahöyük ve Konya Ovası üzerindeki en eski ve en gelişmiş neolitik devir yerleşim merkezlerinden biri olan Çatalhöyük il ve insanlık tarihi bakımından önemlidir. Bütün bunların yanı sıra Konya bir Selçuklu kentidir. Türkler, Malazgirt Savaşı’ndan 1071 sonra Anadolu’ya girdi ve Selçuklu sultanı Süleyman Şah 1076 yılında Konya’yı başkent yaptı. Dahası sekiz Selçuklu sultanı bu ilde gömülüdür. Dolayısıyla, Şeb-i Arus törenlerine gidenlerin görmesini önereceğimiz yerler arasında Selçukluların Asya’nın mimari kültürünü de işe katarak yarattıkları Dış Kale, Âlâaddin Camii, Sırçalı Medrese’nin yanı sıra hamamlarla medreseler gibi birçok yapı vardır. KONYA’DA GEZİLECEK YERLER Günümüzde müze olarak hizmet veren Mevlana Türbesi ve Mevlevi Dergâhı, Mevlana 1273 yılında vefat edince, Sultan Veled Mevlana’nın mezarı üzerine türbe yapılmasına izin verince oluştu ve günümüzde burası Mevlâna Müzesi’dir. ŞEMSİ TEBRİZİ CAMİİ VE TÜRBESİ Şems Parkı olarak bilinen alanın içinde yer alır. ARKEOLOJİ MÜZESİ Çatalhöyük, Canhasan, Suberde, Karahöyük buluntuların yanı sıra, Roma devri ve diğer devirlere ait eserler sergileniyor. ATATÜRK MÜZESİ Atatürk’e 1928 yılında hediye edilen ev 1964’te müze olarak düzenlendi. KARATAY ÇİNİ ESERLER MÜZESİ Selçuklular, Beylikler dönemi ve Osmanlı dönemlerine ait çini eserler sergileniyor. İNCE MİNARE TAŞ VE AHŞAP ESERLERİ MÜZESİ 1956 yılında hizmete açılan medresede, Selçuklu, beylikler, Osmanlı devirlerine ait ahşap eserler sergileniyor. Selçukluların sembolü çift başlı kartal ve kanatlı melek figürlerinin en güzel örneklerini burada görebilirsiniz. İPLİKÇİ ALTUN ABA CAMİİ Âlâeddin Caddesi üzerindeki yapının mimari dışındaki bir önemi de, Mevlana’nın burada dersler vermiş olmasıdır. Şerafettin Camii, Selimiye Camii, Aziziye Camii, Sadreddin Konevi Cami ve Türbesi, Gömeç Hatun Türbesi, Sırçalı Medrese, Hasbey Darül Huffazı gibi yapılar özellikle Selçuklu çini, ahşap ve taş işçiliklerini anlamak bakımından önemlidir. Merkezden birazcık uzaklaşarak, İvriz Köyü yakınında kaya yüzeyine oyulmuş ve İÖ 8’inci yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen İvriz Hitit Kabartması görülebilir. Tuvanuva kralı Varpalavas ile onun iki katı büyüklükte tasvir edilen Hititlerin Hava ve Fırtına Tanrısı var üzerinde. YERKÖPRÜ ŞELALESİ Konya, Hadim yakınlarındaki Yerköprü Şelalesi ve mağarası, yeryüzünde eşi benzeri olmayan bir doğal oluşum. Şelaleyi oluşturan Karasu Çayı kıyıları kavak ağaçları, şeftali bahçeleri ve üzüm bağlarıyla yemyeşil bir görünüm sunuyor. Karasu 20 metrelik uçurumdan düşerek Göksu’ya karışıyor. ŞEB-İ ARUS DÜĞÜN GÜNÜ Atlas Dergisi Aralık Sayısı BÜYÜK SUFİ VE ŞAİR Mevlana Celaledin Rumi yaşama bakışıyla, düşünceleri, şiirleri ve Mesnevi’siyle sağlığında da, öldükten sonra da büyük bir insan kitlesini etkiledi ve bu etki gücü devam ediyor. Onun hatırasını yaşatmak, eserini ve düşüncesi sürekli kılmak için yapılan Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri 7-17 Aralık 2019 tarihlerinde Konya’da yapılacak. Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Konya Valiliği ve Konya Büyükşehir Belediyesi, üniversiteler ve pek çok sivil toplum kuruluşu bu etkinlikleri destekliyor, yer alıyor. ŞEB’İ ARUS’UN ANLAMI Mevlana’nın ölümle ilgili sözleri, pek çok din ve inançtaki alışılmış yas geleneğini bir anlamda tersine çevirir ve aslında İslami düşünüşün kaynağına, Kuran-ı Kerim’e çağırır dinleyenleri “O vakit benim ayrılık vaktim değil, buluşma, kavuşma’ vaktimdir! / … / Bu hal, sana, batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslında bu hal doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır!” Bu düşünüş, büyük bilge ve şairin ölüm gününün “Şeb-i Arus” olarak anılmasını sağladı; yani “Yaradana vuslat / düğün gecesi”. Zira Şeb-i Arus bir Mevlevi terimidir. Farsça şeb gece ile Arapça urs’tan düğün türetilen arus, yani gelin kelimelerinden yapılmıştır. MEVLANA’NIN ÖLÜM TARİHİ Fakat Mevlana’nın doğum yeri dahil, hayatının birçok evresine ilişkin bilgilerin bugün bile berrak olmadığını eklemeliyiz. Zira, yaşam öyküsünü kaleme alanların verdikleri bilgiler de birbiriyle çelişiyor. Ama ölüm tarihi kesindir. O çağda kullanılan takvime göre Hicri 672’de Cemaziyelahir ayının 5’inde 17 Aralık 1273’te pazar günü, güneş batarken bu dünyadan göçmüştü. Mevlana’ya göre ölüm, beden zindanından kurtulup Tanrı’ya, sevgiliye, dosta kavuşmak; mekândan mekânsızlığa, zamandan zamansızlığa uzanıştır. Yedi ciltlik muhteşem eseri Divan-ı Kebir’deki eşsiz gazellerinden birinde şöyle seslenir “Bizim ölümümüz ebedi bir düğündür.” Tarihten nakledenler der ki “Cenaze törenine her dinden, mezhepten, halktan, yaştan ve katmandan insan katıldı.” Mevlana nefirler, neyler, rebaplar eşliğinde adeta semahla defnedilir. Bugün de onun anıldığı törenlere dünyanın her yerinden talipleri, müritleri, müzisyenler, sanatçılar ve din bilginleri, düşünürler katılıyor. Ve törenler “Sevgi ve Hoşgörü” yürüyüşüyle başlıyor. Şems ile Mevlana’nın karşılaşma mekânı sayılan yerde 17 Aralık akşamı kandiller yakılıyor ve semazenlerin tennuresi yeri göğü tutuyor. Şeb-i Arus Törenleri’ne ilişkin program ve bilet bilgileri için
küçük konya olarak bilinen yer